İki gündür 1993 ve 2015 yıllarında yaşadığımız o acı dolu günleri hatırlayarak, 2016 yılındaki CİA destekli FETÖ darbe kalkışmasına kadar uzanan süreci hatırlatmaya çalıştım.
Bu süreçlerde daha yazmadığım kırılan onca fay hattı var elbette. Muhsin Yazıcıoğlu suikastı, Kılıçdaroğlu'na suikast girişimi, Ankara Kızılay Meydanı'ndaki bombalı saldırı örneğin.
Peki, bu acıları biz neden yaşadık? Neden görünüşte her biri farklı kulvarda ve renkte olmasına rağmen nasıl oldu da bütün benzemezler bir anda birleşip, Türkiye'nin üzerine çullandılar?
Aslında bunun için 2010 yılından itibaren Condoleezza Rice tarafından dünyaya ilan edilen emperyalist projeye odaklanmak gerek: Büyük Ortadoğu Projesi.
ABD o projeyi; ABD, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da Tunus, Libya, Mısır, Cezayir, Sudan, Yemen, Bahreyn, Katar vs. gibi ülkelerde “Arap Baharı” olarak uygulamaya koymuştu. Arap baharında bu ülkelerde özellikle “Başkan” olan liderler önce dünya kamuoyuna DİKTATÖR olarak tanıtılmış; bu ülkelerin gerçekten reel olarak var olan sosyal sorunları kaşınarak ve istismar edilerek toplumda iç istikrarsızlık ve kargaşa yaratılmıştı.
Örneğin bu ülkelerdeki işsizlik, yoksulluk, fakirlik, çevre ve doğa sorunları, demokrasiyle ilgili sorunlar, haksızlıklar, adaletsizlikler, yolsuzluklar, insan hakları vs. gibi insanları kızdıran ve rejimlerine karşı öfkelendiren sorunlar, emperyalizmin çeşitli vakıf ve örgüt üzerinden finanse ettiği yerli işbirlikçileri olan sivil toplum kuruluşları, gazeteciler, siyasetçiler vs. tarafından olağanüstü bir ustalıkla kullanılmıştır.
Kutuplaşan ve toplumsal sorunlara öfkelenen yığınlar, çeşitli sivil toplum ve örgütler aracılığı ile kendi DİKTATÖRLERİNE ve siyasi rejimlerine karşı harekete geçirilmişti. Tunus’ta Zeynel Bin Ali’ye, Libya’da Kaddafi’ye, Mısır’da Mübarek’e, Suriye’de Esad’a karşı, hep aynı ayaklanma modeli uygulanmıştır. Bu modeli emperyalistler Irak’ta önce Saddam Hüseyin’e karşı denemişler, başarılı olunca da Arap baharında da genel olarak uygulamışlardır.
Ve artık Condoleezza Rice’ın ilan ettiği projenin uygulanmasının sırası Türkiye’ye gelmişti.
Bu projenin Türkiye'deki yürütücüsü ise FETÖ'ydü. Atatürkçülere, demokrat yurtseverlere 'terörist' deyip kumpas kurmak FETÖ'nün klasik taktiğiydi. FETÖ, '90 yıllık T.C.'nin defterini dürme' stratejisini, kendi niteliğini karşıtına yansıtma taktiği ile yürütüyordu.
İşte CIA-FETÖ, 15 Temmuz darbe kalkışmasıyla; devleti ele geçirmek, ülkeyi işgal edip BOP planlarını gerçekleştirmek, anayasayı askıya alıp, meclisi kapatıp, tek kişi diktatörlüğünde şeriat ve hilafet devleti kurmak istemişti. 15 Temmuz'dan sonraki tartışmalarda bazıları hala 'darbeyi FETÖ yaptı ama arkasında ABD ya da başka bir emperyalist gücün olup olmadığı saptanamadı' dediler. (Darbeyi emperyalizm desteklemedi diyenler tamamen konu dışı.)
Bu bilinçli bir emperyalizm taraftarlığı değilse açıkça FETÖ gerçeğini hiç anlamamış olmaktır. FETÖ, zaten YEŞİL KUŞAK, Komünizmle Mücadele Dernekleri'nden bu yana örgütlenen bir CIA organizasyonu, gladyo teşkilatıdır.
Ve bu teşkilatın Türkiye'de bırakın TSK'yı Emniyet'te ne derece etkili olduğunu dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala; "Şu anda emniyette daire başkanlığı seviyesinde istihbarat örgütümüz var. 7 bin çalışanın 6 bin 500’ü bu FETÖ örgütüne bağlıydı; 81 ilin 74'ünün emniyet müdürü de FETÖ'cüydü" sözleriyle anlatmadı mı?
Nedim Şener'in, 'dokunan yanar' dediği FETÖ, 15 Temmuz sonrasında 'dokunulur' oldu. Nedim Şener bu sözü söylediğinde, ABD patentli 'FETÖ-KCK' güç sahibiydi. İşte yaşadığımız o yüzlerce olayın, bombalamaların, siyasi suikastların, o süreçte olup biten her şeyin sorumlusu da bu yapıdır.
Cumhuriyet'in kurucu değerlerine, laiklik ve 'üniter devlet'e karşı mahşerin Pentagon-BOP atlıları ittifak yapmıştı. O güce kim dokunabilirdi? Hangisine dokunsanız yanıyordunuz. Sözde bunlar bizi ileri demokrasiye, asrı saadete, barışa, ılımlı İslama götürüyorlardı.
Irak, Suriye, Libya, Yemen paramparça oldu. Ortadoğu kan gölüne döndü. Akdeniz sahilleri bebek cesetleriyle doldu. Emperyalizmin gönüllü savaşçıları, İslam coğrafyasını kardeş kanı ile yıkadılar. Bunları ABD, bunlar ABD'yi ve her biri diğerini kullandı. Fakat Türkiye, bu projeyi el birliğiyle 15 Temmuz'da başlarına geçirdi.
Peki ya bundan sonrası?
Türkiye ve Ortadoğu'daki Pentegon'un eğitip donattığı ABD, BOP güçlerinin tasfiyesi, Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun barış ve kardeşliği için temel önemde bir gelişmedir. En azından Türkiye'de bu süreç bir ucundan başlamıştır. ABD ve BOP'un yani emperyalizmin Türkiye içindeki siyasal İslamcı kanadı çöktü. ABD ve BOP'un sol kanadı ve kararsız kandırılmış desteği de çöktüğünde, ülkemiz daha güçlü daha demokratik ve iç barışını kurma yolunda daha uygun bir zemin bulacaktır.
FETÖ, 1945'lerde içimize girmeye başlayan ABD'nin yeni görünüm biçimlerinden yalnızca birisiydi. İçimizdeki ABD'ciler, FETÖ örgütü operasyonlarını sulandırıp akamete uğratmak için elinden gelen her oyuna başvuracaktır ve vuruyor. İçimizdeki ABD'nin temizlenmesi gereğinin olmak ya da olmamak anlamına geldiği asla unutulmamalıdır.
Yurtsever yurttaşlar ve siyasi partiler, Pentagon ve CIA güçleri arasında şaşkına dönmemeli, BOP karşıtı, bağımsızlıkçı, ulusal özgür varoluşu her şeyin üstünde görenlerle, eleştirelliği elden bırakmadan, birlikte yürümelidirler.
Bunları neden mi anlattım; yerli ve küresel güçler, deşifre olan Gülen'i feda eder ama kurduğu yapıyı asla feda etmezler. "Ölen öldü kalan sağlar bizimdir" mantığıyla hareket eden ABD, hasar tespit çalışmasını çoktan yapmıştır. Kurduğu bu cinayet şebekesini, değiştirip, dönüştürüp, tekrar pişirip önümüze koyacaklardır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın!
SON