Dünkü yazımı okuyanlar, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun gündeme getirdiği, “Kadınların giyim kuşamını, siyasetin tekelinden çıkartmak” için kanun teklifi vereceklerine ilişkin açıklamalarının ardından Türkiye'nin fay hatlarından birincisi olan 'din üzerinden siyaset' olgusunun kırılması yönünde umutlarımın yeşerdiğini anlamışlardır.
Dün de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu açılımı daha da büyüttü ve "5735 sayılı Anayasa değişikliği teklifini, kamuda çalışmayı da kapsayacak şekilde, aksi yönde düzenleme yapılamayacağı kaydıyla yeniden çıkartalım" önerisinde bulundu.
Devamında da cuma günü sunacakları anayasa değişikliği teklifinde Alevilerin hak ve özgürlükleri ile çok önemli bir düzenlemeyi gündeme getireceklerinin sinyalini verdi.
Tabi Alevilerle ilgili düzenleme denilince akla hemen cemevleri geliyor. Bilindiği gibi cemevlerinin Türkiye'de halen yasal bir statüsü yok ve ibadethane olarak kabul edilmiyor.
Şimdi önce başörtüsü konusuyla ilgili Erdoğan'ın gündeme getirdiği ve 2008 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen düzenlemeyi hatırlatalım. Diyor ki o teklifte;
Madde 1 - 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrasına "bütün işlemlerinde" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında" ibaresi eklenmiştir.
Madde 2 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 42. maddesine altıncı fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir:
"Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir.
Erdoğan'ın bu açılımının ardından Kılıçdaroğlu'ndan yanıt gecikmedi. Twitter hesabından paylaştığı mesajda Kılıçdaroğlu, "Başörtülü kadınların hak ve özgürlükleri için önerdiğimiz kanun zırhını sen destekle. Eğer arkasında kurnaz bir ajanda çıkmazsa tabi ki Alevi vatandaşlarımızla ilgili getireceğiniz her türlü öneriye destek vermeye hazırız."
Karşılıklı bu açıklamaları görünce ne kadınların kılık ve kıyafet hakları ne de cemevlerinin ibadethane sayılması konusunda, mevcut konjonktürde bir milim bile ilerleme sağlanamayacağını, havanda su dövüldüğünü görmemek mümkün değil.
Çünkü öyle görünüyor ki ne muhalefetin iktidara ne de iktidarın muhalefete 'zerre kadar güveni yok'.
Cumhurbaşkanı grup toplantısındaki konuşmasında, "Böyle bir düzenlemeyi niye getirdiklerini, hangi amaçla getirdiklerini bilmiyoruz", "başka bir meclis aritmetiğinde kanun değiştirilebilir" diyerek çekincelerini dile getiriyor,
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ise, "Eğer arkasında kurnaz bir ajanda çıkmazsa..." diyerek muhalefetin duyduğu güvensizliği.
Onların cemevleri ile ilgili teklifte duydukları güvensizliğin altındaki; tekke ve zaviyelere, tarikatlara kapının aralanacağına dayanıyor.
Sonuç olarak böyle bir güvensizlik ortamında, yani her teklifin altında başka niyetler olduğunu düşünerek, bu ülkede özgürlükler alanının genişletilmesi mümkün değil. Çünkü hem iktidarın hem de muhalefetin, bu tekliflerin arkasında mutlaka başka bir niyet olduğuna ilişkin ciddi bir şüphe var.
Ve bu şüpheler zinciriyle, bir ülkede hak ve özgürlükler genişleyemez efendim.
Ne yazık ki Türkiye'yi özgürlükler ülkesine haline getirecek düzenlemeleri karşılıklı diyalog ile konuşup tartışmak yerine, bütün tartışmalar yine 'güvensizlik' alanı içinde yürüyor.
Yani her iki taraf yine 'inanç siyaseti' üzerinden gidiyor.
Bu ülkede hak ve özgürlüklerin genişleyeceğine dair yeşeren umudum, daha ilk günden tükendi. Türkiye eline geçen bir fırsatı daha, ne yazık ki yine yitirdi.
Seçime aylar kala görünen tablo ne yazık ki budur!