Dün Bloomberg HT'yi izlerken bölgeden bir kişiyle yaptıkları röportaja denk geldim.
Mikrofon tutulan vatandaşımız binlerce insanımızın enkaz altında kalarak yaşamını kaybettiği büyük deprem felaketi sonrasında, ilçelerde yaşayanların büyük bölümünün köylerdeki evlerine -eğer onlarda ayakta kalabildiyse- gittiğini belirterek, oldukça dikkat çekici bir öneriyi gündeme getiriyordu:
"Depremle yıkılan şehirler yeniden kurulmadan önce, köylere geri dönüş teşvik edilmeli..."
Aynı vatandaş, köylerine gidenlerin özellikle de gençlerin, orada kalmalarının sağlanarak, kırsal yaşamın desteklenmesi gerektiğini anlatıyor, çocuklara okul, köylünün sağlık ocağı eksikliğinin tamamlanarak köylerin eski hallerine döndürülmesi, tarım üretimi yoğun olan bölgelerin tarımla kalkındırılması yönünde bir politika değişikliğine gidilmesi gerektiğini söylüyordu.
Haklı...
Konut yapımları başlamadan önce, etkili ve ekilebilir alanlarda böyle bir çalışmanın yapılması makul görünüyor.
Ama birden yine umutlarım kırıldı. Neden mi? Türkiye'de 'Büyükşehir' yani 'Bütünşehir' Yasası'ndan sonra, bu şehirlerimizde artık köy mü kaldı ortada.
Bu yerleşim yerleri köy değil ki. Mahalle yaptılar.
Eskiden 'köy' dediğimiz o yerlerin meralarını, ortak kullanım alanlarını ya İl Özel İdareleri'nin ya da Büyükşehir Belediyelerinin tasarrufuna bıraktılar. Topraklarını da 2B ve benzeri yasalarla köylünün elinden çıkardılar.
Örneğin 2B Yasası o yörede yaşayandan başkasına toprak satılmasını engellediği için, bu kez de 'kiralama' yöntemini getirerek, bu engeli aştılar. .
Örneğin Samsun'da bir köye gidiyorsun, köylünün merasını hatta binlerce hektar araziyi, 100 yıllığına üç kuruşa kiralayabiliyorsun. Köylünün haberi bile olmuyor.
Yani, 'Hadi gelin köyümüze geri dönelim' desen, ortada köy möy kalmamış!
Ama yine de nasıl ki bu düzenlemeler bir kararnameyle yapıldıysa, yine bir kararnameyle düzeltmek mümkün.
Çünkü depremin yıktığı 10 ilin ekonomik yapısına bakıldığında öncelikli sektörün tarım ve tarıma dayalı sanayi, gıda sektörü olduğu görülüyor.
Depremin yıktığı 10 ilin bitkisel üretim değeri, ülkenin toplam bitkisel üretim değerinin yüzde 20’sini oluşturuyor.
Tahıllar ve diğer bitkisel üretim miktarı yüzde 12, işlenen tarım alanı ise yüzde 14,5 civarında.
Büyükbaş hayvan varlığı, ülkedeki büyükbaş hayvan varlığının yüzde 12’sini, küçükbaş hayvan varlığının yüzde 16,3’ünü oluşturuyor. Ziraat ve balıkçılık sektörü kredilerinin yine yüzde 15,5’i bu 10 ile ait.
Özetle, bu kadar büyük bir felaketten sonra yaraları sarmak, normal yaşama dönmek elbette hiç de kolay değil.
Her zamankinden daha büyük dayanışmaya, bilimin ışığında çalışmaya ve bundan sonrası için dersler çıkarmaya ihtiyaç var.
Köylerimizi kalkındırmak ve yeniden üretime geçebilmek için bu zihniyet devrimini neden yapmayalım!