CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ABD gezisine ilişkin 'icazet almaya gitti' tartışmaları siyaset gündeminde.
Aslında Türkiye'den siyasetçilerin özellikle de seçim dönemlerinde yaptıkları bu ziyaretler, yıllar boyunca hep 'icazet' tartışmalarının önünü açtı, sayısız 'siyasi dedikodu' ve yaftalamaların öne çıkmasına neden oldu.
Kılıçdaroğlu'nun gezisi ABD devleti yetkilileri ile değil sivil toplum kuruluşları ile olsa da gezinin zamanlaması, iktidara yakın kalemlerin bu geziyi “icazet almaya gidiyor” diye anlatmalarına fırsat da yarattı.
Özellikle de Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayının henüz belli olmadığı ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylık konusundaki güçlü hevesi düşünülünce…
Türkiye'de icazet tartışmalarının 20 yıl önceki muhatabı ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dı. 3 Kasım 2002'de AK Parti'nin tek başına iktidar olduğu o dönemde hatırlarsanız Erdoğan ne milletvekili ne de Başbakan'dı.
10 Aralık 2002'de Beyaz Saray'da ABD Başkanı George W. Bush ile görüştü. Görüşmede Bush, Beyaz Saray'da Erdoğan'a, “… Sizin liderliğinizden ve partinizden çok etkilendik. Demokrasiye ve bağımsızlığa olan bağlılığınıza teşekkür ediyoruz. NATO üyeliği çerçevesinde yaptıklarınızda dolayı memnunum. ABD'nin stratejik dostu ve müttefikisiniz. Sizi ağırlamaktan onur duyuyorum” dedi.
Yenişafak Gazetesi 11 Aralık 2002'de o görüşmenin kulis bilgilerini verdiği haberinde ise ,“Bush'un …Erdoğan'ın hukuki durumunu da esprili bir şekilde gündeme getirdiği belirtilirken, (Anladığım kadarıyla Türkiye'de yakında bir görev değişikliği olabilir) dediği öğrenildi…” diyordu.
Sonrasını zaten siz de biliyorsunuz; 9 Mart 2003'te gerçekleştirilen ara seçimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan Siirt milletvekili olarak meclise girdi, Başbakan Gül'ün istifasını sunmasıyla, 14 Mart 2003'te başbakanlık görevine geldi. Erdoğan'ın siyasi yasaklarının kalkmasına destek veren isim ise dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'dı.
Benim bu 'icazet' tartışmalarında üzerinde durmak istediğim ve ayrı bir paragrafta değerlendirmek istediğim bölüm ise 12 Eylül askeri darbesidir. Türkiye'nin geleceğini allak bullak eden, demokratikleşmenin önünü kesen 12 Eylül darbesi "Amerika'dan icazetli miydi?"
Hatırlarsanız; 12 Eylül darbesi hakkında başlatılan soruşturma kapsamında savcılar, dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya'ya çeşitli sorular yönelttiler. Bu sorulardan biri de darbecilerin Amerika'dan icazet alıp almadıkları hakkındaydı.
12 Eylül'den hemen önce Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya'nın Amerika'ya gitmesi ve 11 Eylül günü Türkiye'ye dönmesindeki sır perdesi de hala tam olarak aydınlanmış değil. Hatta Türkiye'ye dönmeden önce ABD Genelkurmay Başkanı ile sabah kahvaltısı yaptıkları halde darbeden hiç söz açmamış Şahinkaya...
ABD'li general 12 Eylül darbesini öğrendiğinde “Daha dün sabah beraber kahvaltı yaptık. Niye bana söylemedi” demişmiş mesela.
Hadi canım sen de…
Neyse; elbette Türkiye, NATO'nun ABD'den sonra en büyük kara ordusuna sahip üyesi.
Üstelik Amerika ile 1940'ların sonlarından itibaren ilişkilerini askeri, siyasi ve ekonomik açılardan her geçen yıl daha da artırmış bir ülke.
Fakat Türkiye'de sivil hükümetlerin Amerikalıların bölgede ve Ortadoğu'daki çıkarlarına uygun politikalara onay vermedikleri üstüne üstlük Amerika politikalarını hiçe sayıp bağımsız hareket ettikleri de bilinen bir gerçek.
Örneğin Körfez Savaşı'nda Türkiye'nin karşı duruşu, 1974 Kıbrıs çıkarması, Yunanistan'ın askeri kanadının NATO'ya üyeliğine karşı çıkışı, 1 Mart tezkeresi ile Amerikan askerlerinin Türkiye'ye girişine izin çıkmaması gibi sayısız örnek gösterebilirim size.
O yüzden Amerika'nın Türk siyasetini yönlendirme çabaları her zaman oldu. Örneğin 12 Eylül darbesinden hemen sonra askeri yönetimin Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönmesine, karşılığında hiçbir taviz alınmadan izin vermesinin hikmeti bugün bile bilinmiyor mesela.
Bugüne gelindiğinde ise Büyük Ortadoğu Projesi'nin 'ılımlı İslam' diye Türkiye'ye dayattığı, sonrasında CİA'nın kendi serasında yetiştirdiği abdestli FETÖ imamlarının Türkiye'ye yaşattığı ağır travmanın etkilerini hala üzerimizden atabilmiş değiliz.
Uzatmayayım şimdi önümüzde çok önemli bir seçim süreci var. Ve bu seçimde ABD'nin de bölgesel çıkarlarına uygun olarak Türkiye siyasetine tesir etme hevesinin de her zamankinden daha fazla olduğunu unutmamak gerek.
O yüzden ister iktidar ister muhalefet olsun her kesimin şapkasını önüne koyup düşünme zamanı…
Dünya'nın her geçen gün ekonomik kriz içerisinde bocaladığı, bir dünya savaşının çıkabileceği ve 'armagedon', kıyamet senaryolarının yazıldığı ortaya atıldığı böyle bir süreçte;
Uydu devleti mi olacaksınız yoksa karakterini bağımsızlığından alan bir ülkenin onurlu yurttaşları olarak mı kalacaksınız.
İşte asıl mesele budur...