Ekonomi derecelendirme kuruluşlarının yanı sıra ekonomiyle ilgili yabancı hangi kurum varsa 2023 sonbaharından bu yana özellikle de son bir iki ayda, Türkiye ekonomisine ilişkin açıkladıkları tüm 'olumlu' raporlara ve ardı ardına gelen not artışlarına rağmen, yabancı ve yerli yatırımcıya gereken güveni bir türlü sağlayamıyoruz. Maliye ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek ve ekibinin tüm çabalarına rağmen…
Örneğin; Merkez Bankası'nın faiz artırım kararlarına rağmen tüketimdeki artış bir türlü azalmıyor. BDDK tarafından yayınlanan haftalık bültene göre, bankaların kredi hacmi 8 Mart itibarıyla 229 milyar 196 milyon lira artış gösterdi.
Buna göre tüketici kredilerinde büyüme yüzde 34,1'e çıkarken, ticari kredilerdeki büyüme de yüzde 23 olarak kaydedildi. Üstelik tüketici kredilerindeki faizler, yüzde 63,36 ile yıl başından bu yana en yüksek seviyeye çıkmasına rağmen…
Enflasyon ise zaten bildiğiniz gibi. Artış sürüyor. Şubat ayı TÜFE aylık yüzde 4,53 gelince moraller bozulmuştu zaten. Ocak 2024 TÜFE verisi (yüzde 6,70) ile birlikte 2024 yılının ilk iki ayında yüzde 11,2’lik enflasyona ulaştık.
Enflasyonun mart ayında da yüksek geleceğini tahmin etmek zor değil. Bu durumda yılsonu hedefi olan ortalamada yüzde 36 yıllık enflasyona ulaşmak çok daha zor.
Bakın en son İngiltere merkezli dev banka HSBC de, yerel seçimlerinden sonra politika değişikliği beklemediklerini bildirirken; 2024 yılı için büyüme ve enflasyon tahminini yukarı çekti.
Enflasyon artışını tetikleyen en önemli faktör şu anda (altın ve enerji giderleri azaldı) gıda enflasyonu olarak görülüyor.
2023 yılında bir önceki yıla göre tarım sektörünün küçüldüğünü, ortalama büyümenin yüzde 4,5 olduğu ülkemizde tarım sektörünün bırakın büyümeye katkı sağlamayı, tam tersine küçüldüğünü dikkate alırsanız, gıdadaki yüksek enflasyonun nedenini de zaten anlamış olursunuz.
Sonuç olarak şu anda ekonomiyi yani tüketimdeki talebi soğutmaya yönelik elimizde olan tek silah 'politika faizi'.
Bir silah daha var. Ekonomi çevrelerinde son dönemlerde sıklıkla dile getirilmeye başlandı. O da IMF programı…
Yani IMF'ye borçlanmak...
Hiç lafı dolandırmadan söyleyeyim. Ben IMF ile bir programa kesinlikle sıcak bakmıyorum.
Tamam yabancı yatırımcı için 'güven' bunalımını aşmada olumlu etkisi olur ama ağır, 'milyar dolarlarla' ifade edeceğimiz bir borç yükü altına da imza atmış olursunuz ki, bence ekonomide asıl moral bozukluğu da bundan sonra yaşanır.
Yani öyle IMF falan değil, bizim sorunlarımızı IMF'siz çözmemiz gerekiyor.
Bu da dört başı mamur bir 'yapısal reform' programı ile olur. Onun temelinde de hukukun üstünlüğüne inanan bir anlayış gerek!