Şu anda görünen haliyle önümüzdeki yıl Haziran ayında yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı olmak için ter döken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dün önce Vezirköprü'de sonra da Bafra'daydı.
Grup toplantıları aslında TBMM'de her hafta salı günleri yapılan ve genel başkanların gündeme ilişkin değerlendirmelerini bir kez de meclis çatısı altında dillendirdikleri toplantılardır. CHP, TBMM'nin tatilde olması da nedeniyle dünkü grup toplantısını Bafra'da gerçekleştirdi.
Bafra bildiğiniz gibi verimli ovası, tütünü, üretilen sebze ve meyveleriyle tarımda öne çıkan bir ilçemiz.
Tütün üretimine getirilen kotaların yanında, Samsun Sigara Farikası'nın özelleştirilerek İngiliz sigara devi BAT'a satılmasının ardından ne yazık ki üretimi bitirilen tarım ürünlerinin başında tütün geliyor.
Tıpkı Çarşamba'da fabrikası kapatılarak çürümeye terk edilen ve artık ithal edilir hale gelen şekerpancarı gibi.
Satılan önce fabrikalarına rağmen yıllardır bu büyüklükte tek bir fabrikanın açılmadığı Samsun'da, Kılıçdaroğlu'nun ne konuştuğunu ben de merak ettim, ilgiyle dinledim.
Diyor ki Kılıçdaroğlu, "Ben bu ülkenin 5'li çetesine talip değilim, ben bu ülkenin sorunlarına talibim."
Sonra da devam ediyor;
-"Çiftçi kardeşim sana kırmızı mazot vereceğim. Denizdeki yata hangi fiyattan veriyorsam, sana da o fiyattan"
-"Kırsalda çalışan kadınların ve gençlerin tamamı sigortalı olacak.
-Köylerde kapanan okulları açacağız.
-Kırsal kesimde hayvancılık yapılıyorsa veteriner, tarım yapılıyorsa ziraat mühendisi, teknisyeni olacak.
-İktidar olduğumuzda ilk bir hafta içinde sizin bankalardan ve tarım kredi kooperatiflerinden çektiğiniz kredilerin faizlerini sileceğiz.
-Esnafın da kredilerinin faizlerini sileceğiz."
Aklımda kalanlar böyle.
Söyledikleri güzel ama yeterli değil.
Türkiye’de tarımsal üretimin artırılması için ihmal edilen sektörel planlamaya ihtiyaç duyulan bir süreçteyiz.
Bilindiği gibi 1980’de 24 Ocak kararları ile serbest piyasa düzenine geçildi ve tarım sektöründe 'ihracata dayalı' büyüme politikaları uygulanmaya başlandı.
Ondan sonra da beş yıllık kalkınma planlamaları yapılmaya, fakat tarım biçimsel olarak planlanmaya
devam edildi.
Gelinen süreçte tarımın dış dünyaya açılması sonucunda ithalatçılık arttı, tarımsal kamu işletmeleri özelleştirildi ve bunun karşılığında yerli üreticiler dış rekabetten korunamadı.
Türkiye verimli topraklara ve girişimci çiftçilere (her geçen yıl azalıyor) sahip olmasına rağmen, 'dışa bağımlı' ve 'zayıf' bir tarım ülkesi haline geldi.
Bu sorunu çözmenin yollarından biri etkili bir 'tarımsal planlama stratejisi' uygulamaktır. Bu strateji bağlamında tarım sektörüne, verimli üretimi artıracak teşvikler verilmeli, ithalat eğilimi sınırlandırılmalı, yaşamsal önem taşıyan tarımsal kamu işletmeleri yeniden yapılandırılmalıdır.
Böylece yerli üretim ve ucuz tüketim artarken, tarımsal ithalata bağlı cari açık da azalabilecektir.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun da dediği gibi 'üretimden, alın terinden' yana politikalarla bu mesele çözülebilir
Tarımda yeniden kendi kendine yetebilen bir ülke haline gelmek istiyorsak, başka şansımız yok!
Taşıma suyla değirmen dönmüyor!