Geçen hafta sonunda, balkonda otururken biraz olsun küçük bir esinti olsa diye sıcaktan ve nemden neredeyse bunalım geçireceğimi düşündüğüm o pazar gününde, televizyondaki haberlere de kulak kesilmiştim.
Neredeyse hepsi değil Türkiye'yi Kuzey Yarımküre'yi kasıp kavuran sıcaklıklarla ilgiliydi. Önce Avrupa Birliği Kopernik İklim Değişikliği Dairesi'nin duyurusunu yayınladılar. Dairenin açıklamasına göre temmuz ayı dünyada şimdiye kadar kaydedilen en sıcak aymış.
Geçen aya kadar temmuz ayında rekor sıcaklık artışı 2019’da yaşanmış ve 16,63 santigrat derecelik artışla rekor ortalama sıcaklığa ulaşılmış. Geçen ay ise bu rekor sıcaklıktan 0,33 santigrat derece daha yüksekmiş.
'Vay canına!' dedim.
Neden peki?
Avrupa İklim Dairesi bu sıcaklık artışının nedenini, 1800'lerin sonlarından bu yana kullanılan fosil yakıtlara bağlıyor.
Sırf fosil yakıtların neden olduğu küresel ısınma dolayısıyla yaklaşık 1,2 santigrat derecelik artış yaşanmış dünyada.
Bakın 3 Ağustos’ta İtalya’nın da aralarında yer aldığı altı Akdeniz ülkesinin devlet başkanları iklim krizi konusunda ortak bir bildiri yayımlayarak, bölge ülkeleri ve uluslararası toplumu acil ve etkili adımlar atmaya çağırdı.
Özellikle Akdeniz bölgesinde aşırı sıcaklar, seller, yangınlar, çölleşme ile su ve elektrik kesintileri gibi etkilerin ağır biçimde görüldüğü vurgulandı.
Bildiride şu ifadeler yer aldı:
“Beklendiği üzere iklim krizi geldi ve patlayıcı boyutlara ulaştı, öyle ki artık ‘olağanüstü bir iklim halinden’ söz ediliyor. Aşırı doğa olayları ekosistemi yok ediyor ve günlük hayatımızı, yaşam tarzımızı tehdit ediyor.”
Ve en korkunç açıklama ise BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'ten geldi. Guterres diyor ki; Küresel ısınma çağı bitti, küresel kaynama çağına girdik.
Çare ne; fosil yakıt şirketleri artık kapatılmalı.
Ve tüm dünya yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapmalı.
Durum böyleyken biz yani Türkiye ne yapıyor. Ordu, Fatsa, Kaz Dağlar'nda, Akbelen'de güzel canım ormanları kesiyor, müteahhit şirketlere peşkeş çekiyoruz.
Bu ayıp da bize yeter!