Bizim meslekte 'not tutmak' acayip önemli bir yetenektir.
Basın toplantılarında, haber kaynaklarınızla yaptığınız konularla ilgili sürekli not tutmak zorundasınızdır.
Örneğin benim 30-35 yıl önce tuttuğum notlar bile hala arşivimde yer alır.
Gerçi ses kayıt cihazları ve teknolojinin ilerlemesiyle envaiçeşit kayıt cihazları çıktı ama yine de bir gazetecinin olmazsa olmazı 'çok iyi not tutması' ya da 'not alması'dır.
Çünkü gazeteciliğin özellikle de araştırmacı gazetecilikte tespit ve analizlerin yapılabilmesi için 'background' denilen arka planı mutlaka hatırlamanız gerekir.
Bunu en iyi yapabilmenin yolu da bir yere kaydetmeniz, yani not tutmanızdır.
Ama bizdeki bu not tutmanın kindarlıkla, tehditle ve zamanı geldiğinde bedel olarak önüne koymakla bir ilgisi yoktur.
Toplumun hafızasını diri tutmak, mevcut sorunun geçmişini, arka planını daha iyi anlatabilmek, haber konusu olan sorunun önünü arkasını iyi bir şekilde toparlayıp, kamuoyuna doğru ve tarafsız bilgiler aktarabilmek içindir.
Son günlerde 'not tutma' tartışmalarını izledikçe, 'meğer bu ülkede ne çok not tutan' varmış diye düşündüm.
Aslında bu 'not etme' tehditlerini ben geçmişte de bir kaç kez işitmiştim. O tarihlerde Türkiye askeri vesayet nedeniyle, ağır bir demokrasi krizi içerisinde ve 28 Şubat postmodern darbesi yüzünden çok zor günler geçiriyordu.
Peki ya şimdi...
Türkiye tarihinin en büyük felaketiyle karşı karşıya. Depremde hayatını kaybedenlerin sayısı 41 bin 156'ya çıkmış durumda.
Atatürk'ün 'benim şahsi meselem' dediği Hatay yerle bir olmuş, tek bir bina bile ayakta kalmamış, diğer 10 ilimiz ise adeta virane bir hale gelmiş olduğu halde, siyasette bir 'not tutma' tartışmasıdır gidiyor.
Hele de iktidarın temsilcilerinin ve küçük ortağının diline 'not etmek', adeta pelesenk olmuş durumda.
Neden?
Kahramanmaraş depremleri sonrasında ve öncesinde gerekenleri yapmayan, zamanında arama kurtarma ekiplerini bölgeye gönderemeyen, koordinasyon ve organizasyon bozukluklarını dile getirenleri, 'korkutmak' için.
'Not ediyoruz!'
Korkulmaz mı?
Tehdidin ne olduğu belli çünkü. Nasıl bir cezaya bırakılacaksınız, kapsamı ne olacak belli değil.
Ben bunun adını 'not alma siyaseti' koyuyorum.
İşin ilginç tarafı, not tuttuklarını söyleyenlerin bütün sözlerini, uygulamalarını ve politikalarını da yine bizler yani gazeteciler not alıyoruz.
Neden mi?
Çocuklarımız 'bu notlara bakarak', daha iyi ve demokratik bir ülkede geleceklerini kurabilsinler ve hatırlamak üzere bile olsa, 'not tutmak' zorunda kalmasınlar diye!