Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, cari açığın yeni projelerle 7 milyar dolar düşmesinin beklendiğini söylerken...
Türk-İş'in araştırmasına göre, yoksulluk sınırı 40 bin liraya dayanırken...
Ekonomik güvende, koron avirüs salgınından bu yana en sert düşüş yaşanırken…
Türkiye'nin dış ticaret açığı temmuz ayında 12,2 milyar dolara ulaştı!
Evet, açıklama TÜİK'ten geldi. Buna göre ihracat 2023 yılı temmuz ayında, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 8,3 artarak 20 milyar 78 milyon dolar, ithalat yüzde 10,5 artarak 32 milyar 295 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Ocak-temmuz döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre ihracat yüzde 0,7 azalarak 143 milyar 287 milyon dolar, ithalat ise yüzde 5,0 artarak 216 milyar 827 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Temmuzda dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 14,2 artarak 10 milyar 702 milyon dolardan, 12 milyar 217 milyon dolara yükseldi.
İhracatın ithalatı karşılama oranı 2022 temmuz ayında yüzde 63,4 iken, 2023 temmuz ayında yüzde 62,2'ye geriledi.
Ocak-temmuz döneminde dış ticaret açığı ise yüzde 18,1 artarak 62 milyar 279 milyon dolardan, 73 milyar 539 milyon dolara yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2022 ocak-temmuz döneminde yüzde 69,8 iken, 2023 yılının aynı döneminde yüzde 66,1'e geriledi.
Bütün bunlar olup biterken sabit gelirli çalışanlar, işsizler ve yoksullar için hayat çok ama çok zor olmaya devam ediyor.
Nasıl mı?
Türk İş'in ağustos ayına ilişkin ‘Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması’na göre açlık sınırı 12 bin 198 liraya, gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 39 bin 733 liraya yükseldi.
Bekar bir çalışanın bile ‘yaşama maliyeti’ aylık 15 bin 813,15 liraya ulaşmış durumda.
Yine TÜİK verilerine göre ise ekonomik güven endeksi temmuz ayında 99,3 iken, ağustos ayında yüzde 5,2 oranında azalarak 94,1 değerini aldı. Veri, bir yılın en düşük seviyesi olarak kaydedilirken salgından bu yana en sert düşüş olarak da izlendi.
Sonuç olarak, ekonomik krizin ağır etkileri nefes aldırmıyor. Çalışanlar büyük bedeller ve mücadelelerle ücret artışı elde ettiklerinde bile bu artışlar daha markete ulaşmadan eriyip gidiyor.
Zamlarla, vergilerle insanların varlıklarına, ücretlerine el konuluyor. Buna da 'hayat pahalılığı' deniyor. Oysa pahalı olan hayat değil, otoriter iktidarın yarattığı bedeller.
Ekonomistlere göre krizin faturasının yoksullara çıkarıldığı, 'çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi' sistemine direnildiği ortamda da değirmen dönmüyor.
Yanlışlardan -vazgeçilmiş- olsa da 'yapısal reformlar' olmadan, o değirmen dönecek gibi de görünmüyor!