AK Parti yöneticilerinden sayın Mahir Ünal, Cumhuriyet Devrimlerini ‘en sert kültür devrimi’ diye nitelemiş ve ‘dilimizi yok etti’ suçlamasına kadar vardırmış.
Oysaki Osmanlı'da genel ve yaygın eğitimin olmaması, bir yandan halkı cahil bırakırken öte yandan halkın dilini ve kültürünü saray aracılığıyla empoze edilen Fars ve Arap dil ve kültürünün etkisinden korumasını sağlamıştı.
Osmanlıca mı?
Alın size bir örnek; Kemal Paşazâde Ahmet'ten, Osmanlı Tarihi için halkın anlayabileceği bir dilde yazı yazması istenirken, bakın nasıl söylenmiş;
“Havass u avâma nâfi -i âm olmağçün türkî mekalin minvâli üzre rûşen ta’bir ve tahbir oluna…”
Anlamadınız değil mi?
Emin olun o dönemde de yaşamış olsaydınız, yine anlamazdınız.
Diyor ki bu talimatnamede, “Seçkinlere ve halka tam yararlı olması için Türkçe söyleyişe uygun olarak açık-seçik biçimde anlatılsın…”
19 ve 20'nci yüzyıla gelelim. Ziya Paşa ve Tevfik Fikret’ten birer dize ile örnekleyelim:
“Âlâm-ı ben-i nev’i ile kesb-i melâlet etmek” (Kendi soyundan (başka) insanların üzüntülerinden üzülmek) ya da “Şu rû-yi zerd-i sefalet” (yoksulluktan sararmış şu yüz)
Durum işte bu!
Türkçeyi, Selçuklu ve Osmanlı yönetimine rağmen, yüzlerce yıl boyunca uğradığı bu saldırıya karşı tümden yitip yok olmaktan kurtaran ne oldu biliyor musunuz?
Türk ulusunun ozan geleneği. Yunus Emre, Karacoğlan, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah...
Diyeceğim Osmanlıca; Arap alfabesiyle yazılan, yalnızca saray ve onunla ilişkili çevrelerce kullanılan, Türk halkının hiçbir zaman öğrenip konuşamadığı, içinde arada sırada Türkçe sözcüklere de rastlanan bir saray Türkçesidir.
Ancak bu kafayla gidilirse, Latin alfabesiyle yazılan modern Türk edebiyatının gittikçe çöpe atılacağını ve cumhuriyetin yüzüncü yılında anadilde eğitim ve konuşma hakkımızı savunmak zorunda kalacağımızı öngörmek de geleceğe dahil etmek gerekiyor sanırım.
"Ceddi" olarak halkı değil de yalnızca saray egemenlerini görenler için sorun olmayabilir ama diğerleri için durum hiç de öyle değil.
Osmanlıca konuşulmadığı için 'atalarımızın mezar taşlarını bile okuyamıyoruz' diye birileri de bir zamanlar vaveyla tutturmuştu ya; yalanın daniskasıdır efendim.
Asıl gerçek neydi biliyor musunuz?
O halkın mezar taşlarında çoğu zaman yazı bile olmadı. Belki taş bile!
***
Samsun'un emektar mimarlarından Embiya Sancak sosyal medya hesabında paylaşmış, Anakent İş Merkezi'nin yıkımı çalışmasını…
Projenin aslında en başından yanlış olduğunu anlatırken, 'ucube' nitelendirmesi yapıyor ve '35 yıl sonra ucube yok ediliyor' diyerek yıkıma destek veriyor. Hatta 'tam olarak tek doğru olan bu icraattır' diyor.
Ancak bir de uyarısı var. Buranın çok katlı otopark yapılacağına hatırlatmada bulunarak, parka ulaşım ve çıkış sonrasında problem yaşanacağını, bu nedenle Atatürk Bulvarı'ndan direkt yeraltından park alanına ulaşılabileceğini belirtiyor. Sancak bunun için gerekli topoğrafik uygunluğun da bulunduğunu belirtiyor.
Biz de ilgililere duyuralım!