'Seçim ekonomisi' diyorlar ya ben aslında 'seçim kazanma ekonomisi' demeyi daha doğru buluyorum.
14 Mayıs'ta yapılacak seçimlere hızla giderken, hükümet de kesenin ağzını yeniden açtı.
Bizde her seçim öncesinde, hükümetlerin en yaygın alışkanlığıdır, ‘seçim kazanma ekonomisi.’
Seçim ekonomisini; bir siyasi iktidarın, gelecek seçimlerde yeniden iktidara gelebilmek için ekonominin araçlarını bu amaçla kullanması ve yönlendirmesi olarak tanımlayabiliriz.
Nasıl mı anlaşılır?
Memur maaş zamlarıyla, emekli maaşlarının artırılmasıyla, asgari ücretin yükseltilmesiyle, tarımsal destek müjdeleriyle, vergi oranlarının düşürülmesiyle, vergi cezalarının affedilmesiyle, vergi ödemelerinin ertelenmesiyle...
Bu dönemde para politikaları da seçimin emrine girer. Mesela kredi genişlemelerini teşvik edici uygulamalar artar, para arzı artırılır, darphane iyi çalışır yani.
Sadece biz değiliz elbette seçim ekonomisini uygulayan ülke…
Dünyanın her yanında az ya da çok uygulanan bir yaklaşım bu. Ama bizde çok fazla yer tuttuğu kesin seçim ekonomisinin…
Aslında Türkiye 2017 yılından bu yana seçim ekonomisiyle yürüyor.
24 Haziran 2018’deki seçimler öncesinde de benzer tabloyla karşı karşıya kalmıştık.
Vergi afları, imar affı gibi düzenlemelere ek olarak emeklilere iki bayramdan önce biner lira ikramiye verilmesi gibi bütçeye ciddi yük getirecek düzenlemeler de o süreçte gündeme gelmişti.
14 Mayıs 2023 seçimleri öncesinde de yüksek enflasyon karşısında eriyen asgari ücretin 8 bin 500 liraya çıkarılmasından tutunda, memur ve emekli maaşlarına ocak ayında yapılan zamlara, daha bir kaç gönce SSK emeklilerinde en düşük emekli maaşının 7 bin 500 TL'ye çıkarılmasına, yeni bir asgari ücret düzenlemesinin yolda olduğu ve 10 bin TL'ye çıkarılacağı dedikodularına, emekli ikramiyelerinin 2 bin TL'ye çıkarılmasına kadar, Türkiye'nin ciddi bir 'seçim kazanma ekonomisi'yle yönetildiğini gösteren güçlü işaretler tüm bunlar.
Şimdi asıl önemli olan, seçim arifesinde enflasyonun düştüğü izlenimini vermek gerekiyor.
Malum hayat pahalılığı insanları çıldırtacak seviyeye geldi çünkü baz etkisiyle zaten bir süredir düşüyormuş gibi görünen enflasyonu birtakım manipülasyonların da etkisiyle yüzde 40 civarına indirmek için bütün çaba…
Bunun için kritik çıpa ise, döviz kurunun kontrol altında tutulması!
Yani buraya kadar zaten yıllardır bildiğimiz işler oluyor. Ve ekonominin ne durumda olduğu ortada.
Peki deniz bitip kara göründüğünde ne olacak?
Nasıl bir sonuçla karşılaşacağız ya da seçim sonrası nasıl bir acı reçete ile çıkacak?
Kahin olmaya gerek yok; seçimin sonucu ne olursa olsun yeni yönetimi, yaygınlaşan bir yoksulluk, kronik bir işsizlik, emek aleyhine sermaye lehine bozulmuş bir bölüşüm, birikmiş iç ve dış açıklar bekliyor.
Bu durumdan çıkmak için de en bilindik reçete karşımıza çıkarılacak.
Ne mi var o reçetede?
Vergiler, vergiler, vergiler…