Türkiye siyasi tarihinde farklı görüşlere sahip siyasi partilerin üstelik 6'sının hatta dışardan destekleyenlerle birlikte 7-8 partinin bir araya gelerek, ortak bir karar aldıkları bir dönem oldu mu sanmıyorum.
Çünkü olmadı.
ANAP'ın tek parti iktidarı sonrasında kurulan koalisyon dönemlerini takip eden, bu süreçlerde Ankara'da meclis koridorlarında uzun yıllar gazetecilik yapan birisi olarak böyle bir birlikteliğe şahit olmadım.
Bu ittifak gerçekten de ders kitaplarında okutulacak hatta belki de Dünya Siyasi Tarihi'ne 'Türk Tipi İttifak' diye geçebilecek çok özel bir model oldu çünkü.
Bütün benzemezliklere, gerginliklere ve son dakikada çıkan krizlere rağmen...
Evet, Altılı Masa’da geçen hafta İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in masadan kalkmasıyla başlayan kriz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanı yardımcılığı formülünün iki tarafça kabul edilmesiyle çözüldü.
Böylece Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nun ev sahipliğindeki 13. "Liderler Buluşması"na Akşener dahil masanın tüm üyeleri katıldı.
Karamollaoğlu, 5 saat süren toplantının ardından Saadet Partisi Genel Merkezi önünde toplananlara hitaben yaptığı konuşmada, Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayının CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu açıkladı.
Ardından Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmada Millet İttifakı olarak Türkiye'yi istişare ve uzlaşıyla yöneteceklerini belirtti. Yunus Emre'nin "Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz" sözlerini hatırlatan Kılıçdaroğlu, 12 maddelik Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemine geçiş sürecinin yol haritası üzerinde uzlaştıklarını belirtti.
Kılıçdaroğlu, “Bu kapsamda parlamenter sisteme geçiş sürecinde Millet İttifakı'na dahil diğer partilerimizin sayın genel başkanları cumhurbaşkanı yardımcısı olacaktır” dedi.
İlgili metnin 12. maddesinde, "İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanları Sayın Cumhurbaşkanının uygun gördüğü zamanda ve tanımlanmış görevlerle Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atanacaktır" denildi.
Öyle oldu, böyle oldu. Gerginlik, kriz, tartışma elbette olacaktı. Çünkü bu partilerin hepsi farklı siyasi görüşlere, farklı ideolojilere sahipler.
Hepsinin ayrı ayrı bu memleket için, bu millet için 'ben daha iyi yönetirim' iddiası var. Olmalı da zaten.
Ama her şeye rağmen hepsi kendi parti çıkarlarını, kişisel hesaplarını, hırslarını bir kenara bırakarak, bir araya geldiler ve 'değişim' talebini görüp, bütün anlaşmazlıklarını geride bırakarak, en genci Gültekin Uysal'dan, en yaşlısı Temel Karamollaoğlu'na kadar 'devlet adamlığı' vasıflarını ortaya koyarak, bu zor sınavdan yüzakıyla çıkmayı başardılar.
Böylece, siyasi literatürlere de artık 'Tip Tipi İttifak' diye bir kavramı yerleştirmiş oldular.
Başarılı olacaklar mı?
Bunun yanıtını almak için çok beklemeyeceğiz, iki ay sonra göreceğiz.
Çünkü gerisi artık milletin sandıkta bileceği iş!
***
Dün basında gördüğüm bir habere şaşırdım kaldım. Şöyle ki; 1999 Marmara depreminin ardından 'Deprem Zararını Giderme ve Yeniden Yapılandırma Projesi' için ayrılan 1 milyon 628 bin 337 doların 'kaybolmuş'.
Evet yanlış duymadınız; Hazine ve Maliye Bakanlığı 18 yıl sonra "kaybolduğu" fark edilen bugünün kuruyla yaklaşık 31 milyon TL için komisyon bile kurmuş. 18 yıl sonra TOKİ'ye devir esnasında "kaybolan" bugünün dolar kuruyla yaklaşık 31 milyon lirayı bulamadığını Sayıştay’a da bildirmiş.
Sayıştay ne dese beğenirsiniz;
"İnceleme sonucunda teyit imkânı kalmadığı tespit edilen kullanımlar için mevzuatta düzenleme yapılarak muhasebe kayıtlarından çıkartılması gerekmektedir."
Yani o paranın üstüne, herkes bir bardak soğuk su içsin!