Yüz kere, bin kere söyledik, söylemeye de devam ediyoruz.
'Kapatın şu santrali' diye.
Herkesten 'sır' gibi saklamışlar.
Eğercili'deki biyokütle enerji santralinde 5 gün önce meydana gelen patlamayı ve ardından çıkan yangını...
Görüntü kayıtlarını ele geçirmişler gazeteci meslektaşlarım…
Görüntüler dehşet verici!
Ya o yangın büyüseydi, çevreye, köye, mahalleye, ağaçlara hatta Çarşamba Ovası'na sıçrasaydı ne olacaktı?
Bakın bu ülkenin güneyi, bir haftadır yangınlarla boğuşuyor.
100'den fazla noktadaki yangınların çoğu söndürüldü ancak Manavgat, Marmaris ve Bodrum'daki alevler henüz sönmedi.
İtfaiye ekipleri, orman işçileri ve vatandaşlar omuz omuza verdi, yangını söndürmek için seferber oldu.
Kimi yangını söndürmek için gözünü kırpmadan alevlerin arasına daldı, kimi kovalarla su taşıdı.
Yangını söndürmek için görevlilere su taşırken hayatını kaybeden canlar, yüreğimizi yaktı.
Sağlık görevlileri yaralanan ya da dumandan etkilenenlerin yardımına koştu.
Yangından etkilenen hayvanları hayatta tutmak isteyen veterinerler yoğun çaba harcadı.
Türkiye orman yangınları ile mücadele ederken, burnumuzun dibindeki 'zorla' kurulmaya çalışılan santralde yangın çıkıyor ve adeta bir 'sır' gibi saklanıyor.
Bunların daha önce Afyon'daki fabrikasında da yangın çıkmıştı.
Demek ki tehlike büyük!
Ciddi bir yangın potansiyeli taşıyor demek ki bu fabrika.
O nedenle de Samsun'da ovanın ortasına adeta patlamaya hazır bir bomba bırakmışlarcasına endişeliyim.
Dört gözle, ÇED raporuyla ilgili mahkeme kararını bekliyorum.
Neden mi?
Canım ovamı, Çarşamba'mı toza, dumana, küle, yangına terk etmek istemiyorum da ondan.
Çünkü o güzelim ormanlarımız, ağaçlardaki kuşlarımız, toprakta solucanımız, kaplumbağamız, yangını söndürmeye uğraş verirken kendi canını feda eden 25 yaşındaki Şahin Akdemir'imizi, Manavgat'ta yangından etkilenen vatandaşlarımıza su taşırken fenalaşıp bayılan Yusuf Demirli kardeşimizi ve yangının ortasında kalarak hayatını kaybeden şehit ormancılarımızı unutamıyorum da ondan.
Bağrımızda yanan bu alevler söndüğünde; isli yüzlerin, yanık ellerin, yuvasız kalan kuşların, köküne çekilmiş ağaçların ve yitip giden canların; sebep olanlardan da, buna sessiz kalanlardan da ödenemez bir alacağı olacağını biliyorum da ondan.
O yüzden de bunu söylemekten hiç vazgeçmeyeceğim;
'Kapatın şu santrali!'