İmar affı ya da kamuoyunda bilinen adıyla imar barışı…
En yıkıcı depremlerden biri olarak kayıtlara geçen Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası yine gündemde.
İmar affı; ruhsata aykırı yapılara 'yapı kayıt belgesi' verilmesi anlamına geliyor.
Bizim ülkemizde en son Haziran 2018 genel seçimlerinden önce yürürlüğe girdi.
Oysaki bu kanunun çıkarılmasından 19 yıl önce Türkiye, tarihinin en büyük depremlerinden olan ve 20 binin üzerinde vatandaşını, Marmara depreminde yitirmişti.
1999 Marmara Depremi sonrasında kentlerin planlanmasından başlayarak yapıların projelendirilmesi, ruhsatlandırılması, inşa edilmesi ve tüm bu süreçlerin denetlenmesine yönelik elde edilen kazanımlar, "imar barışı" ile bir anda çöpe gitti.
Bu da yetmedi; dayanıksız evlerin dönüştürülmesi beklenirken, tam tersine teşvik edildi.
Şimdi Kahramanmaraş'taki iki büyük depremin ardından 10 şehrimiz, köyleri ile birlikte savaş sonrası bile göremeyeceğiniz bir yıkıntı içerisinde.
Ağır yıkımların meydana geldiği sitelerin ve apartmanların müteahhitleri ise yurtdışına kaçmaya çalışırlarken birer birer yakalanarak gözaltına alınıyorlar.
Ama bu yıkımdan sorumlu olanlar sadece müteahhitler mi ya da yapı denetim mühendisleri mi?
Fay hattı üzerinde yapılaşma izni verenler, tarım arazilerini yapılaşmaya açanlar, sulak arazileri imara açanlar, İmar Barışı'na yasalaşması için mecliste oy verenler, kaçak yapılara göz yuman belediye başkanları ve belediye yetkilileri, kentin yapı stoklarının envanterini çıkarmayan belediye başkanlarının hiç mu suçu yok?
Bakın daha deprem felaketini yaşadığımız günlerde, Samsun'da yüzlerce dönümlük Deveci çiftliğini imara açma kararı alındığı bu kente.
Bu alan, heyelan ve riskli alanların bitişiğinde olmasına rağmen…
Üstelik de ilçe belediyelerinin görüşü bile alınmadan.
Yazık çok yazık. Bu ülke artık 'rant' politikalarına prim vermemelidir.
Bu halk ne olursa olsun, ülkedeki bütün enkazları bir şekilde kaldıracak ve daha sağlam bir geleceği mutlaka kuracaktır. Yeter ki, biz ne yaşadığımızı unutmayalım ve hafızamızı hep diri tutalım.
Yaşadığımız bu felaketin ardından, bu yıkık ülkeyi yeniden kurmak zorundayız. Tıpkı 1923'ten sonra olduğu gibi.
Nasıl mı?
Tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi; akıl ve bilimle...