Ne kürdüm, ne alevi. Üniversiteye gidince bunların tanımını öğrendim. Ülkücüsü, solcusu, dindarı, ateisti...
Oysa benden önce siyaset girmiş üniversiteye, hem de sınavsız…
Başörtüsü olan sınıf arkadaşlarımla gülerdik, konuşurduk ve notlarımızı birbirimize verirdik. Sözlü sınavlara yan yana girer ve birbirimizin gözünün içine bakıp, "napıyoz, ne diycez" mesajı verirdik. Büyüdükçe birbirimizden uzaklaşır olduk çünkü bizi ayrıştırarak, yalnız bırakarak onlara muhtaç bırakan ve bu sayede koltuğunda oturanlar vardı.
Biz dama tahtasındaki piyonlardık ve bir sonraki hareketimiz oyuncuların düşüncesine göre idi.
Siyah ve beyaz zeminde, siyah ve beyaz taşlar; bizler. Üniversiteler, yöneticiler, siyasetçiler ve politikacılar "O DÖNEMLERDE" keşke bizim için o ayakta durmaya çalıştığımız dama tahtasının keskin siyah ve beyaz zemininin üstünü kapatsalar ve bize sağlam bir zeminde güzel bir gelecek sağlasalardı.
Herkes ama herkes geçmişte çok hata yaptı. Şimdi de değişen bir zihniyet yok, sadece taraflar yer değiştirdi.
Adalet nedir? Bahçenizdeki tüm çiçekleri sulamaktır ama zulüm ise sadece dikene su vermektir. Bize zarar verecek, ayrıştıracak, canımızı yakacak nefreti beslemektir. Yıllarca kurumlar, toplumlar kendi çiçeklerini yetiştirmiş ve sulamış ama kendinden olmayanlar içinde sahip oldukları bahçelerinde diken yetiştirmişler, beslemişler.
Sayın Kılıçdaroğlu; aslında son yaptığı "başörtüsü" çağrısı ile bu konunun bizim, toplum için kapandığını, Türkiye'de kimsenin başörtüsü sorunu olmadığını anlatmaya çalıştı. Bizim için artık başının açık olup olmamasının çağımızda önemli olmadığını ama halen yasakların olduğu, gelişmemiş ülkelerde bunun bir siyasi istismar olmaya devam ettiğini ve her ne kadar ülkemizde bu sorun bitse de bundan beklentisi olan bir potansiyelin olduğunu anlatmaya çalıştı. Artık Türkiye'de mini eteklisi de bizim, dini eteklisi de bizim canımız ve kanımız. Kimse bu farkı kullanarak aramıza girmesin.
Laiklik terimi bazılarının kulağına irrite edici gelebilir ama laiklik hem dinimizi hem toplumumuzu koruyan, bu ülkenin köşe taşlarından biridir. Yoksa laiklik olmasa bugün İran'da, Afganistan'da yaşananlar gibi ülkemiz de kadının ne adı ne de yaşama hakkı olmazdı. Pakistan'da tek başına yürüyen genç kadınların başlarına gelenler şeriat hükümleri ile yönetilen ülkelerde taşlanarak öldürülen kadınları izledik, izliyoruz. Bugün sanatta, bilimde ve kültürel toplumsal gelişmiş ülkelerin, 600 yıl önce yaşadığı ve yaklaşık 1000 yıl süren Ortaçağ karanlığının zaman tünelindeki sıradaki durağı gibi…
Ortaçağ karanlığından 16. yüzyıla kadar neredeyse -henüz farklı disiplinler olarak ayrılmamış- tüm bilimin, hukukun, siyasetin tek sözcüsü ve uygulayıcısı kilise olduğundan papazların ve muadillerinin siyasete ve hukuka verdikleri yön tartışmasız etkilidir ve yoğunlukla ve daha şiddetli olarak Avrupa coğrafyasında yaşanmıştır. Ortaçağ karanlığında birçok kadının cadı suçlamasıyla yakıldığı, yanmazsa cadıdır ama yanarsa insandır hükümleri ve yananlara "tüh lan insanmış pardon, eheheh" vurdumduymazlığı, o dönemki otoritelerin dini sömürü aracı olarak kullandıkları gerçeğini unutmamak lazım. Tarih sadece bir bilim değil, sürekli eğitimin bir parçasıdır. Ders almak lazım. Ama artık kimse ders almak istemiyor. Ders vermek lazım. Ülkemizde başörtüsü sorunu bitmiş ama akıl örtüsü sorunumuz hala devam ediyor. Artık insanların ne giydiğini tartışmayalım, ülkemizi nasıl muasır medeniyetler seviyesine getirebileceğimizi/bu seviyede tutabileceğimizi tartışalım. Ülkemize ne açıdan bakarsanız bakın, Kılıçdaroğlu gönüllüleri olarak son sözümüz;
Sayın Kılıçdaroğlu bu son başörtüsü çıkışı ile tarihten bir ders tekrarı yapmıştır, yaptırmıştır. Herkes kendi payına düşeni alması dileği ile sağlıkla ve huzurla kalın.
O kadar güzel sıralamışsınızKİ Kılıctaroğlu'nun türban sorunumuz yok bizim amma bu özgür davranışı başkaaaa yerlere cekildi yazık Sonunda bizler haklı cıkacağız ortam karıştırmada üstlerine diyecek yok hepimiz kardeşiz hocam siz muhteşem kaleme almış yüreğinize sağlık????????????????❤????❤❤❤❤❤❤????????????????????????????????????❤