Tüketim toplumu, tüketimcilik, tüketicilik veya alıcılık, hizmetler ve üretim sektörü ekseninde olmaktan ziyade boş zamanın ve üretilen malların tüketimi ekseninde örgütlü hale gelen ya da örgütlenen toplumları ve bu eylemi açıklayan sosyoloji terimidir.
Tüketim toplumunun üyeleri, tüketim amacıyla, tatillerde ve boş zamanlarını değerlendirmek üzere daha çok para harcamak durumundadırlar. Çalışma saatleri yüzyılın başından beri sürekli olarak düşmektedir. Bu da, tüketim toplumunun üyelerinin daha fazla boş zamana sahip oldukları anlamına gelir.
Çarpık tüketim anlayışı, gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrımın ortadan kalktığı tüketim toplumunda, birey tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin toplumsal bir ayrıcalık ve prestij getirdiğine inanır.
Bilhassa 1980‟li yıllarda hissedilmeye başlayan küreselleşme ve endüstriyel kapitalizm ile birlikte tüketim, kültürle yoğun bir ilişki içerisine girmiştir. Sonuç olarak bizim ülkemizde, daha fazla tüketme eğilimi olan, tüketim kültürü ile iç içe yaşam süren bir toplum haline gelmiştir.
Tüketim toplumunun ayırıcı özelliği, kişilerin ihtiyaçları için tüketmek yerine, tüketimin başlı başına bir amaç, bir ihtiyaç haline gelmesidir, insanlar hafta sonu tatillerini piknikte veya parklarda geçirmek yerine, hipermarketlere alışveriş merkezlerine gezmeye giderek geçirmektedirler. Bu bağlamda alışveriş merkezleri de tüketim araçları haline dönüşerek, fabrikaların üretim alanında yaptığını tüketim alanında yapmış olurlar.
Tüketim sorunu nedir diye baktığımızda, karşımızda sağlıklı bütçe yapmamış olan bireyler, aileler, şirketler ve devletlerin tüketimlerini dizginleyemediklerini görürüz. Ölçüsüz tüketim aslında insanların kendi geleceğini harcamasıdır. İşin esası ve doğru olanı da aslında önce üretim sonra tüketimdir.
Tüketim çılgınlığı, alışveriş bağımlılığı olarak da tanımlanabilir. Kişi fazla tüketerek doyum sağlamaya çalışacak ve peşinden gelen maddi zorluk, borçlanma kişide tekrar depresyon hissi yaratacak ve rahatlamak için tekrar tüketime odaklanacaktır.
Bireylerin harcamaları ve tüketim alışkanlıkları ekonomik olduğu bir gerçektir. Ancak farklı yaklaşımlar ile ele alındığında tüketimin, psikolojik ve sosyolojik boyutlarının olduğu göze çarpmaktadır. Bireyin ruh hali onun tüketim davranışlarını etkilemektedir. Mutlu ve neşeli bir psikolojik durum bireyin gereksinimlerini ve ihtiyaçlarını yönlendirmesi açısından tüketim davranışını belirler. Diğer taraftan bireyin bulunduğu toplumsal grup ve sınıfın üyesi olarak bu grup ve sınıfa özgü tüketime yönelmesi doğaldır. Aynı şekilde birey, tasvip etmediği bir topluluğa benzememek adına tüketim davranışları söz konusu topluluktan farklılaştırır.
Günümüzde küreselleşme, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde dünyada bir “tüketim toplumu” kültürü yaşanmaktadır. Gelişim süreci içinde gelinen noktada tüketim toplumuna dönüşmek övülecek bir konum olmaktan öte eleştirilen bir konumdur. Çünkü tüketim toplumu var olmak için nesnelere, başka bir ifade ile onları yok etmeye ihtiyaç duymaktadır. Bu açıdan tüketim, aslında nesnelere aşırı önem verme ve bu nesnelere sahip olma anlamını taşımaktadır. Nihayetinde alınan malların eskimesinin yanı sıra yeni ürünlerin ortaya çıkması tüketimde bir devir daim olmasına neden olmaktadır. Modanın ve markaların ön planda olduğu ve toplumsal itibar bakımından gösteriye dayalı bir tüketimin önemsendiği bir ortamda piyasalarda tanınmış ürünlerin taklitlerinin giderek artmaktadır.
Konuyu bitirirken şu soruyu kendimize soralım.
“İhtiyaç duyduğumuz için mi yoksa istediğimiz için mi satın alıyoruz.”