Evrendeki tüm insanlar ‘kader ortağı’ mıdır, yoksa ‘keder ortağı’ mı?
Katil deyince insanın aklına hemen bir insanın canına kıyan eşref-i mâhlukatın, mâhlukat kısmı gelir. Lâkin bir çiçeği dalından koparmak, onun canına kıymak katillik değil midir? Çocukların ağladığı, acı çektiği, sevdiklerinin sesi yerine; savaş uçaklarının veyahut silah sesleri ile uyandığı bir dünyada kahkaha atmak, gülmeye devam etmekte biraz katillik değil midir?
Keder ortağı olmamız gereken bir dünyada sayısız ayrıma maruz kalarak yaşamak...
Göz rengi, ten rengi ya da belirlenmiş sınırların içerisinde kalmak...
Diğer bir canlının acısına sessiz kalmak katillik değil midir mesela?
Bence keder ortağı olmadığımız her an biraz katilliktir. Bir insanın uğradığı zulüm bütün insanların uğradığı zulümdür çünkü bu insana şunu gösterir; öyle bir zamandayız ki bunu bana yapan bir gün elbet ilk fırsatını bulduğunda sana da yapacaktır. Çünkü savaşa sebebiyet veren zihniyet, hükümranlık için başka zihniyetlere de bunu empoze eder. Bir döngü kurma niyetindedir ki, sonsuzluk ölümsüzlük ve bitmek bilmeyen iktidar arzusu ancak böyle inşa edebileceğini düşünür.
21. yüzyılda üzerine yazı yazıyor dahi olmak beni ürkütse bile; şu an devam eden bir savaş var. Ve tarafları değişse de bu gidişle sonsuza dek sürecek bir savaş. Barış sözlükteki bir kelimeden ibaret sadece; savaşsa bütün sözcüklerin üzerinde hüküm süren bir girdap.
İnsandan insana, toplumdan topluma kader ortaklığı ile keder ortaklığı arasında uzanan ince bir çizgi vardır. İçinde yaşadığımız sınırların bizi ırk, köken ve başka birçok sebeple ayırdığını ve sayısız tanımlamaya, sıfata maruz bıraktığını düşünsek de benim için bu şekilde değildir. Bütün insanlar birdir, tektir.
Kime ait olduğunu bilmediğim ama okuduğum anda duygularımın iç sesimin tezahürü dediğim bir yazıya rastladım geçenlerde ve şöyle diyordu: ‘Tüm savaşlar iç savaştır, çünkü tüm insanlar kardeştir.’
Bugün biz savaşı yaşamıyor olabiliriz ama hepimiz etkilerini hissediyoruz, hissetmeliyiz. Bu bahsettiğim ekonomik bağlamın çok daha ötesinde sürekli gelen zamlar bir şekilde telafi edilip değiştirilebilir ama geleceğini elinden aldığımız ufacık bir çocuğun ürkek bakışını, her yüksek seste yaşayacağı irkilmeyi telafi edemeyiz. Elbette sadece çocuklar üzerinde oluşmaz bu yıkıcı etki savaş yaş ya da başka hiçbir özellik fark etmeksizin musallat olduğu tüm insanlığı etkiler.
Mevlana’nın gönüldaşı, insan-ı kâmil mertebesine erişmiş aşk mutasavvıfı Şems-î Tebrîzî’nin hikmetli öğüdünü insan ruhunun bir yerine iliştirmelidir. Ancak böyle mümkündür ki insanlık mertebesinde kalanlardan olabilelim.
‘Kâinat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma, bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öteki ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.’
Karşısında durmadığımız her kurşun, bir gün bir yerde bizim yüreğimize saplanacak. Kirinde, pusunda boğulduğumuz bu paslı çağ kasvetinden kurtulup keder ortağı olmak ümidiyle…