Uzun süredir gerek mental açıdan sağlığımı korumak gerek medyaya duyduğum güven eksikliği yüzünden pek haberleri takip etmiyorum lâkin aktif sosyal medya kullanıcısı olduğum için gündemin kaotik ve kasvetli havasından bende herkes gibi nasibimi alıyorum.
Sürekli var olan ama son zamanlarda daha yoğun şahitlik ettiğimiz toplumsal olaylar bana İbn-i Haldun'un toplumun çöküş belirtilerinden bahsettiği on maddesiyle oldukça ilintili geldi ve üzerine tekrardan okuma yapma ihtiyacı hissettim.
Yaklaşık yedi yüz yıl önce yaşamış olmasına rağmen sanki günümüzde yaşamış gibi bu denli nokta atışı tespitlerde bulunması elbette ayrı bir merak duygusu uyandırdı bende.
Tunus’ta doğmuş İslam tarihçi, sosyolog, düşünür ve devlet adamı İbn-i Haldun, bir toplumun çöküş alametlerini on maddede şöyle özetliyor;
•Dayanışmanın yok olması,
•Üretimin zayıflaması,
•Tüketim çılgınlığı,
•Vergilerin artması,
•Liyakatin dikkate alınmaması,
•Adaletsizliğin yaygınlaşması,
•Umutların kırılması,
•Göçün hızlanması,
•İblisane bir gurur ve kibir,
•Gösteriş, riyakarlık ve yalakalık.
Tüm maddelerin bu denli normalleşmiş olması meselesi var ki, bence hepsinden daha ürkütücü.
Benim nazarımda bu alametler toplum için elzem bir manifesto niteliğinde. Buna ek olarak; insan olmak, insan kalmak isteyenler için, yönetilenler için, yönetenler için, yönetme isteği olanlar için ve bu ülkenin her karışına borçlu olan bizler için gerçek bir reçete diyebilirim.
Tek tek maddeler üzerinden kendi çıkarımlarımı yapmam gerekirse; "Hani komşusu açken tok yatan bizden değildi?" Hangi ıstıraptan haberimiz var? Hangi ara masum bir köpeğe komplo kuracak kadar ilkelleştik?
İşsizlik, asgari ücret, paranın her geçen an azalan değeri, düşen alım gücü... Keşke değer kaybeden sadece ekonomik parametrelerimiz olsa… Üretim-tüketime dair her konuda toplum olarak yeteri kadar yıprandığımızı düşünüyorum.
Öte yandan tüm gündelik yaşam dinamikleri, tüm niceliksel rakamlar, ömrümüzü tüketiyor farkında mıyız? Çok, daha çok, en çok ve hep çok...
Her alana sirayet etmiş ayrıştırma sıfatları silsilesi... Âşık Yunus'un dizeleriyle; "Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz."
Toplumsal olarak travmatize, umutsuzluk, karamsarlık dolu değil miyiz? Acının, kederin pençesinde hissetmiyor muyuz? Hâlbuki gecenin en koyu anının, şafak sökmeden az önceki an olduğu unutturuluyor bize sanki acılarımızdan beslenen bir sistem var gibi. Hatta daha ötesi acılar üzerinden rant sağlayan vahşi bir sistem.
Bu ülkede bir anne masum bebeğine gereken yardım sağlanmadığı için canına kıydı, intihardan hemen önce o yürekte olup biteni bir anlık dahi düşünmek belki bakış açımızı değiştirir. Saymakla bitiremeyecek olduğum sayısız olumsuzluk… Olumsuz söylemlerden asla haz eden bir yapıya sahip değilim burada göstermek istediğim şey İbn-i Haldun’un tespitlerinde ne denli haklı olduğu.
Hepimiz bu toplumun bir parçasıyız, toplumsal varlıklarız. Aslında toplumda görülen bu alametleri hepimiz bireysel olarak kendi mayamızda aramalıyız. Kendimizi suçlamak ya da kötüyüm demek için değil. Bende bu duygu yoksa dahi, bu toplum neden bu hale geldi diye sorgulayabilmek için. İnsan varoluşunun amacı farkında olmak, farkındalıklı olmaktır. Umarım bu kıssadan gereken hisseyi çıkarıp, heybemize düşen payı alırız.