Dünya üzerinde hareketsiz olan her şey cezalandırılmıştır. Demir hareketi bırakırsa paslanır, su akmayıp durağanlaşırsa yosun tutar.
İçinde var olduğumuz toplumla aramızda sıkı sıkıya bağlandığımız ilişkiler bulunmaktadır. Hepimiz içinde yaşadığımız toplumun olumlu ve olumsuz yönlerinden etkileniriz. Belli değer kalıpları çevresinde ilk eğitimimiz ailede başlar ve daha sonra eğitim-öğretimle devam eder.
Peki, stres hayatımızın neresinde?
Hayatımızın her döneminde bizimle birlikte olan ‘stres’i aslında yeteri kadar tanımayız ama varlığını gerek bedensel gerek ruhsal her zaman hissederiz. Stresimizi kontrol altına almazsak bu bizim hayatımızda kalıcı etkiler doğurabilir. Bu yüzden eksik olduğumuz yön eğer stres ile ilgiliyse ve bunun farkındaysak stres yönetimi için ihtiyacımız olan desteği almamız gerekmektedir.
Bir kelebeğin bile ömrünü kısaltabilecek bu devirde acılarla ve bizi karamsarlığa itecek sebeplerle birlikte yaşamaktayız. Strese farklı bir yönden bakmayı hiç denediniz mi? Hatta hayatınızın her alanı içinde düşünün ve sorun kendinize bu soruyu. Farklı yönden bakmaya çalışmak, yaşadığımız duyguları ve bizdeki etkileri tanımak demektir.
Stresle ilgili okuduğum bana ilham veren ve yoluma ışık olan bir hikâyeden sizlere de bahsetmek istiyorum. Strese olan bakış açınızı değiştirdiğiniz zaman hayatınızın daha da kolaylaştığını gözle görülür biçimde hissedeceksiniz.
Bu hikâyenin anlatıcısı olan; Dr. Abraham Twerski bir psikiyatr, haham ve yazar. Sadece stres olgusu hakkında değil birçok konuda oldukça duru ve derin analizlere sahip.
Twerski, bu hikâyeyi anlattığı videoda günümüzün en yaygın problemi olan stres bozukluğuna karşı nasıl yaklaşılması gerektiğini ve stresin insanlarda gelişim için bir basamak olduğunu inanılmaz isabetli bir örnekle anlatıyor. Onun da dediği gibi, belki stresle savaşmak ya da stresten kaçmak yerine, onu kabullenip kullanmak en güzel yollardan biridir.
Hassas bir canlı olan ıstakoz, onunla birlikte büyüyemeyen sert bir kabukla beraber yaşıyor. Istakoz büyüdükçe, genişleyemeyen kabuğun içinde sıkışmaya başlıyor ve üzerinde baskı hissediyor. Kendisini rahatsız hisseden ıstakoz, bir kayaya saklanıyor ve üstündeki kabuğu atıp, daha büyük bir kabuk inşa ediyor. Istakoz her ne kadar yeni bir kabuk yapsa da eninde sonunda mevcut kabuğu ona dar gelip, rahatsız etmeye başlıyor ve bu süreci tekrarlayıp kendine yeni bir kabuk yaratması gerekiyor. Böylelikle ıstakoz kabuk değiştirdikçe büyümeye devam ediyor.
Abraham Twerski'ye göre:
Istakozun büyümesine imkân sağlayan en büyük tetikleyici, kabuğunun onu rahatsız etmesidir. Stresli zamanlar, aynı ıstakoz örneğindeki gibi insanlar için de büyümenin bir işaretidir. Kendimizi rahatsız hissetmezsek, yerimizi değiştiremeyiz ve büyüyemeyiz.
Ya stresin bizi değiştirip geliştirmesine harekete geçirmesine izin verir ya da onun girdabında boğuluruz. Dünya üzerinde ne kadar kalacağımız veyahut ne kadar günümüz olduğuna dair hiçbirimiz bir bilgiye sahip değiliz. Hayat akışkan ve dinamik bir biçimde ilerliyor. Dünya üzerinde kontrolümüz dışında milyarlarca şey oluyor her gün. Bizim üzerimize düşen kendi kontrolümüzde olan her şeye etki etmektir. Ve aslında kontrolümüzde olan tek şey ‘’kendimizdir.’’ Mânâsı bol bir ömür, yaşanmaya değer bir ömür değil midir?