İzmir depremi hepimizi sarstı. Ülke olarak tek yürek olduk. Ama içimizde hala kinden, ayrıştırıcı dilden, ötekileştirmeden beslenen örümcek zihniyetli insanlar maalesef var. Bunun hiçbir dini kisve ile, hiçbir idelojik sığınma ile açıklanacak durumu yok.
İzmir'deki depremi "Allah'ın bir sınavı" olarak görenler, İzmir'in kendilerinden olmayan bir siyasi yapıyı desteklediği, bolca rakı içtiği için bu felaketi yaşadığını "özgürce" dillendirenlere söylenecek söz yok. Aksine, bunları dile getirenlere bu cesareti verenlerin geldiği durum içler acısı...
Depremde çok acıya şahit olduk. Düşünsenize, bir gün önce birlikte çay içtiğiniz, buluşup, eğlendiğiniz, iş yerinde sohbet ettiğiniz, ailecek yenilen bir akşam yemeğinde gülüştüğünüz yakınlarınız, saniyeler içerisinde yaşanan bir deprem neticesinde artık yanınızda yok. Nice ailelerin ocağı söndü. Anneler evlatsız, çocuklar babasız kaldı. İzmir, aslında tüm ülkenin yüreğini yaktı.
Günlerdir süren çalışmalarda AFAD başta olmak üzere bir çok gönüllü enkaz arama kurtarma çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Ve günden güne de acı haberlerin yanında, "mucize" denilebilecek haberler de alıyoruz. Enkaz altından çıkarılan minik bedenleri büyük bir coşku ile, sanki kendi evladımızcasına bağrımıza basıyoruz. Gelen "mucize" haberleri ile mutlu oluyoruz.
Evet, depremden günler sonra insanların canlı bir şekilde enkazdan çıkması gerçekten bir mucize. Haberlerde, televizyonlarda, internet sitelerinde, sosyal medyada her an bu mucizeleri görüyor, mutlu da oluyoruz... Ancak, bu mucize haberleri o kadar çok kullanılıyor ki, asıl sorunu unutup, odaklanamıyoruz.
Evet, insanların günler sonra sağsalim enkazdan çıkması bir mucize... Ama asıl mucize nedir biliyor musunuz? 6.6'lık bir depremde kimsenin ölmemesidir. Binaların yıkılmamasıdır.
Toplum olarak uhrevi şeyleri seviyoruz. Mucizelere ise bayılıyoruz. Bu bizim belki de genetiğimizde var olan bir şey. Bir olay olduğunda arkasındaki gerçekleri görmekten ziyade, işin hikaye kısmına odaklanmayı seçiyoruz. Psikolojide muhakkak bir açıklaması vardır bunun. Gerçekleri görmek istemeyip, mucizelerle belki de o sorunlardan kaçıyoruz.
Şu da bir gerçek ki... Balık hafızalıyız. Gölcük depreminden hangi mucizeyi hatırlıyoruz? Ya da Van depreminden... Ya da Dinar depreminden... Ya da Erzincan depreminden...
İzmir de aynı kaderi yaşayacak. İzmir'de enkazdan çıkarılan çocuklar da bu kaderin bir parçası olacak. Unutulacak. Tıpkı diğer depremlerde olduğu gibi.
Ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, artık "mucize" görmek istemiyorum.
Deprem ülkesi olduğumuz gerçeğinin kabullenilmesini istiyorum.
Yıkılan evlerin müteahhitlerinin hesap vermesini istiyorum.
O binaları kontrol etmeyen mühendislerin yargılanmasını istiyorum.
O evlere ruhsat veren belediyelerin...
İmar barışı adı altında kaçak, sakat binalara izin verenlerin yargı önünde hesap vermesini istiyorum.
Annesiz babasız kalan çocukların, çocuklarını diri diri mezara gömen ailelerin, sevdiklerini, dostlarını, hatıralarını enkkaz altında bırakanların yüreğinin soğumasını istiyorum.
Bu halktan toplanan deprem vergilerinin akıbetinin sorulmasını istiyorum...
İnsanları çürük evlerde oturmaya zorlayan ekonomik düzenin değişmesini istiyorum...
Ben, bu ülkenin bir insanı olarak artık "mucizelere" şahit olmak istemiyorum.
Çünkü bizim mucize dediğimiz şeyler, aslında hiç yaşanmaması gereken durumlar.
Bir de bu mucizelerin bazı kesimler tarafından kullanılması var ki, bu gerçekten insanın vicdanını sızlatan bir vaziyet. Örneğin son olayda, 91 saat sonra kurtarılan Ayda'nın enkazdan çıkar çıkmaz "Köfte ve ayran istiyorum" demesini fırsat bilen firmalar, o küçücük kızın üzerinden reklamlarını yapmaya başladılar bile...
Evet, Ayda'nın o masum talebinde "köfte ve ekmek" vardı. Ama onun öncesinde kurduğu bir cümle daha vardı: "Annemi istiyorum"
Köfte ve ayran üzerinden duyar kasanlar, Ayda'nın annesinin yerini doldurabilecek mi?
Minik Ayda büyüyünce, annesinin ölümüne sebep olanları anlatabilecek misiniz ona?
O ruhsatı verenlerin, o evi yapanların, kontrol etmeyenlerin, ihmali bulunanların hesabının sorulmadığını anlatabilecek misiniz?
Artık bu ülkede bir şeyler çürümüş. Tıpkı en ufak bir depremde yıkılveren, hayatları karartan binalar gibi.
O yüzden, bunca çürümüşlük içinde bizlere "mucize" diye sunulanlar aslında hataların, kaypaklıkların, sorumsuzlukların üzerini örtmek için sarfedilen bir çabadan öte değil.
Bu günler geçecek, Ayda da unutulacak, İdil de, İzmir de unutulacak deprem de...
Hepimiz annemize sarılacağız, babamız ile sohbet edeceğiz, çocuklarımızla parka gideceğiz, ailemiz ile güzel vakit geçireceğiz. Vicdanlarımızı iki cümle ile, iki fotoğraf ile temizleyecek ve günü kurtaracağız.
Peki, hesap sorabilecek miyiz?
Sağlıcakla kalın...
İzmir'de yaşanan depremde vefat eden tüm yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, geride kalan yakınlarına başsağlığı dilerim. Geçmiş olsun İzmir.