Bir yılı daha geride bıraktık. 2020 dünya tarihine geçecek bir yıl olarak hafızalara kazındı. Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi süreci, hepimizin yıllar yıllar sonra bile hatırlayacağı bir sene oldu. Günlük rutinlerimiz değişti. Kaygılarımız arttı. Ekonomik olarak sıkıntılar yaşadık. Sevdiklerimize sarılamadık bile. Ve koskoca bir sene, içinde bin bir acı hatıra ile sona erdi.
Kimileri 2020 yılını uğursuz sayarken, 2021'den beklentilerini de ortaya koydu. Takvimde bir sayının değişmesinin bir "umut" haline gelmesi ne kadar acı. Ancak ortada değişmez gerçekler var. Rakamın bir ileri gitmesi, o gerçekleri maalesef değiştirmiyor.
Yıl 2021 ve hala insanlar açlıkla, sefaletle, yoksullukla mücadele ediyor. Rakam değişti ama bu gerçek değişmedi. Tıpkı diğer konularda olduğu gibi. Bu örnekleri dünya ölçeğinde değil de ülkemiz sınırları içinde minimailize edersek eğer, pandemi nedeniyle binlerce insan işsiz kaldı, binlerce iş yeri kapandı. Enflasyon rakamları arttı, dolayısıyla işçiye yapılan asgari ücret zammı da bu enflasyon karşısında eridi gitti. Kadın cinayetleri hız kazandı, artık öyle bir hal aldı ki hangi katliama ses çıkaracağını şaşırır hale geldi insanlar. Ocak ayının içerisine girdik ama bir damla yağmur yağmadı, susuzluk ile mücadele edeceğimiz bir yıla hazırlıklar başladı. İntiharlar devam etti, borç nedeniyle, açlık nedeniyle, işsizlik nedeniyle canına kıyanlar oldu, hayvanlara yapılan eziyetler devam etti. Öğrenciler kredi ve burs borcu nedeniyle icralık oldu, demokratik hakkını kullanan yurttaşlar yine gözaltına alındı. Adalet isteyenlerin sesi kısıldı, çöpten ekmek toplayanlar hala var. Pazarlarda artıkları bekleyenler hala var, uzaktan eğitim sebebiyle kaliteli ve nitelikli eğitim alamayan binlerce öğrenciye yenileri eklendi. Hastanelerde kuyruklar, ek ödemeler, niteliksiz sağlık hizmeti aynı şekilde, kovid-19 nedeniyle ölen sağlık çalışanlarının sayısı arttı. Elektriğe zam, suya zam, doğal gaza zam devam etti, trafik canavarı hala can almaya devam ediyor, sokakla tekinsiz, kalabalıklar korkutucu...
Kısacası yazacak çok şey var. Liste uzar gider. Mesele, yılda değil yani. Dünyanın güneşin etrafında attığı bir turun rakamsal hesabı değil...
Bizler sorunları fark etmedikçe, çözüm üretmedikçe, takvimden yapraklar sayfalarca düşse de sorunlar hep var olmaya devam edecek. Elbette ki yeni bir yıl, yeni umutlar demek ama bu umutlar için de bir çaba gerek. İnsanların adil bir ortamda, eşit bir düzende yaşama istekleri var oldukça da umut baki kalacak.
Tarih, her şeyi kaydediyor. Hafızası çok geniş. İnsanoğlunun ise tam tersi. Yaptıklarını tekrar yapıyor, hatalardan ders çıkarmıyor. Doğayı talan etmeye, çevresini kirletmeye devam ediyor. Bakın, ocak ayının içerisindeyiz ve hala yağmur yağmadı, kar yağmadı...
Çünkü doğanın dengesini bozduk. Yıllar geçse de hiçbir şey değişmeyecek. Yılın 2020 olması değil felaketin nedeni. Bizleriz. Bizler yaptık bunu. Ve her zaman olduğu gibi de bahaneleri başka şeylere yükledik. Kimimiz Tanrı'nın bir cezası olarak yorumladık, kimimiz gezegenlerin ters hareketleri, kimimiz ise insanoğlunun açgözlülüğü...
Üçüncü şık en doğrusu.
Bizler, bu hayatı birilerinden emanet aldık. Ve bizim çocuklarımıza da bu doğayı, bu yaşamı, bu ülkeyi emanet olarak bırakacağız. Ama ne yazık ki, emanete sahip çıkmıyoruz. Bunu sadece doğa olayları olarak değil, ülkemizin ekonomik değerleri olarak da, ülkemizin eğitim, sağlık, adalet sistemi olarak da yorumlayabiliriz.
Çocuklarımıza nasıl bir çevre bırakıyoruz? Madenleri için talan edilen ormanları mı?
Çocuklarımıza nasıl bir eğitim bırakıyoruz? Zengin olanın, imkanı olanın nitelikli eğitim aldığı, olmayanın ise aynı sınava sokulduğu bir eğitim mi?
Çocuklarımıza nasıl bir sağlık bırakıyoruz? Yine parası olanın her türlü hizmetten yararlandığı, olmayanın kalitesiz bir sağlık hizmeti gördüğü, hastalıklara önleyici çözümlerin değil, medikal yaklaşımın sunulduğu bir sağlık mı?
Çocuklarımıza nasıl bir adalet bırakıyoruz? Güçlünün sözünün geçtiği, mazlumun sesini çıkaramadığı, kanunlar altında ezildiği bir adalet mi?
Çocuklarımıza nasıl bir ekonomi bırakıyoruz? Asgari ücretin bile açlık sınırının altında kaldığı, ülkenin tüm varlıklarının özelleştirildiği, ekonomik olarak geleceklerinin ipotek altına alındığı bir ekonomi mi?
Çocuklarımıza nasıl bir Cumhuriyet bırakıyoruz? Demokrasinin rafa kaldırıldığı, hak arayanların, Anayasal haklarını bile kullanamadıkları, Cumhuriyet ilkelerinin bir bir unutulduğu bir Cumhuriyet mi?
Soruyorum sizlere, biz ne yapıyoruz?
Dediğim gibi, sorun yıllarda değil, sorun takvim yapraklarında değil. Sorun, bizde. Çözüm de bizlerin elinde.
Yine de umut etmeden yapamıyor insan.
Yeni bir yılın, yeni umutlar ile birlikte bizlere, çocuklarımıza, sevdiklerimize, ülkemize ve dünyamıza güzellikler getirmesi dileğiyle...
Sağlıcakla kalın...