Konfor alanlarından çıkmayanların bu ülkenin geleceği hakkında söz söyleme hakkı olabilir mi?
Bugün kendilerini belirli sıfatlarla topluma pazarlayan ve statü elde edenlerin mazisine bakın, sekiz/beş "başkanlık" yapmaktan öteye giden halleri yok. Eğer ülkenin ekonomik krizlerle, açlıkla, sefaletle, adaletsizlikle boğuştuğundan dem vuruyorsak, bunun sebebi mevcut düzen değil, düzen içinde kendisine korunaklı alanlar yaratıp, konforundan ödün vermeyen ve bilinç seviyesini yükseltemeyenlerdir. Sadece kendi bilinçlerini değil, yollarına katılan diğer bireylerin gelişimini engelleyen ve onların önünü açma noktasında hiçbir şey yapmayanlardır.
Bugün sanayideki işçiye, mahalledeki işsiz gençlere, kadınlara, uyuşturucu batağındaki çocuklara, suça bulaşmışlara dokunamıyorsa söylemler, aksine tepki yaratıyorsa, halkla gönül bağı kurulamıyor ise bunun sebebi her zaman eleştiri oklarının hedefinde olan "bilinçsiz halk" değil, konfor alanlarını terk edip sokağa çıkmayanlardır.
Yanlış anlaşılmasın, sokakta basın açıklaması yapmak, önemli gün ve haftalar misali basına demeç vermek bir mücadele biçimi değildir. Kaldı ki, artık basın açıklamaları kimsenin ilgisini çekmez oldu. Basın açıklaması yapılan dönem internetin olmadığı, sosyal medyanın olmadığı, teknoloijinin gelişmediği dönemlerde halka derdi anlatmak amacıyla yapılan işlerdi, bugün gündem Twitter'dan takip ediliyor, bugün tepkiler sosyal medya üzerinden gösteriliyor, sokak örgütlenmesi bile oradan yapılıyor. Büyük eylemleri hatırlayın, insanlar Twitter üzerinden örgütlendi. Velhasıl, sokağa çıkmanın da bir niceliği olmalı. Bugün yapılan basın açıklamaları, mevcut kitlenin mastürbasyonundan öteye geçemiyor. Halkı heyecanlandıran, bir sonraki eyleme artı bir kişiyi katan işler değil artık. Bunun sebebi de, halka umut vaat eden, onların bir "kurtuluş" meşalesinin peşinden gelmesine ikna edecek bir gücün olmaması.
En basit örnekle, bugün sendikaların, sivil toplum örgütlerinin halkın gerçek gündemi olan ekonomik krizle, açlıkla, sefaletle ilgili bir eylem birliği içinde olmaması ya da konforları kaçacağı için olamaması üzerinde tartışılması gereken bir nokta. Çünkü bugün koca koca sendikaların, derneklerin başkanlarının amacı bir sonraki seçimde vekil adayı olmak. Var olan gücü ve konumu siyasi bir ranta dönüştürmek. Şöyle geçmişe bakın, görün. Sendika başkanlarının, oda başkanlarının seceresini çıkarın, iddiamın gerçekliği ortaya çıkacaktır.
Bugün, sokağın gündemi ne şeriat ne laiklik ne de başka şey. Tek bir gündem var, geçim. Geçim derdi üzerinden yürümeyen hiçbir yapı da, yarına kavuşamaz. Elinde var olan kadrolarla bir kaç yıl daha devam eder, 1 Mayıslarda, 29 Ekimlerde boy gösterir, sonra tatile çıkar. Sendika üyeleri artık eylemlerde ellerinde iki bayrak taşıyor. Çünkü bayrak tutacak insan yok. Kitle mutsuz, umutsuz.
1 Mayıslarda bildiriyi sanayide değil de kentin en işlek caddesinde dağıtırsanız, kimse sizin samimiyetinize inanmaz. En işlek caddeler konfor alanlarıdır. Önemli olan gidilmeyen yerlere gitmek, dokunulmayan insanlarla bağlantı kurmak, onlara umut olmaktır. Sendika odalarında, dernek köşelerinde, meyhanelerde, çay ocaklarında ülke kurmak kolaydır.
Halka ulaşmanın en kolay yollarından birisi hele ki böylesi bir dönemde işsizliğe, yoksulluğa karşı kurulacak platformlardır. İçerisinde derneklerin, sendikaların, STKların olduğu bir YOKSULLUK KARŞITI PLATFORM ve akabinde gerçekleştirilecek olan eylem programı, toplumsal tepkinin yerinde ve zamanında kanalize olmasına yardımcı olacaktır. Bu platformlar sadece yoksullukla ilgili olmamalıdır. Örneğin UYUŞTURUCUYA KARŞI İNİSİYATİF en gerekli kurumlardan birisi. Gençler bir batağın içerisine çekiliyor ve buna karşı masaya yumruğunu vuracak, toplumu bu konuda bilinçlendirip, çözüm arayışında bulunacak yekten bir ses yok. Hatta hiç ses yok. Bunun nedenlerini ayrıca bir yazıda değerlendireceğim. Ya da PARASIZ EĞİTİM PLATFORMU adı altında özel okula ve dersaneye gidemeyen öğrenciler için çalışmalar yapılabilir, bu platform altında okullarda ücretsiz öğlen yemeği konusu gündeme getirilebilir. Ve bunun gibi onlarca iş yapılabilir. Yeter ki, yapmak için niyet olsun.
Geldiğimiz hal ortada. Herkesin hayat ile ilgili, gelecek ile ilgili, çocuklarıyla ilgili bir karamsarlığı var. Umut ise, öncülerdedir. Öncüler ise derin uykuda, konfor alanlarından çıkmadan, sadece kendi kariyerlerini düşünerek, oturdukları ve bir türlü kalkmadıkları koltuklarını gelecek için bir siyasi şantaj aracı görerek hayatlarına devam ediyorlar.
Tek merak ettiğim ise şu, bir yandan topluma "halktan yana olduklarını" beyan edip, öte yandan kendi hayatlarında bir o kadar uzak olup, geceleri rahat rahat uyuyabiliyorlar mı?
Kalın sağlıcakla...