Sessizlik hakim. Tüm toplumda bir hareketsizlik var. Eskiden ekmeğe, elektriğe, suya zam yapıldığı zaman ya da toplumsal bir olay olduğu vakit insanlar sokakta seslerini duyururlardı.
Sendikalar, siyasi partiler, dernekler sokağa çıkardı. Hatta çocukluğumun unutamadığım anlarından birisi Susurluk skandalı olduğu vakit, bir dakikalık ışık söndürme eylemini yapardık evde. Işık açıp kapatır, tepkimizi dile getirirdik.
Ancak artık öyle bir hal aldı ki bu durum insanlar tepkilerini dile getiremez oldu.
Bunun bence iki nedeni var. İlki, büyük bir korku rüzgarı esiyor ülke genelinde. İnsanlar bir şeylere tepki gösterdikleri vakit yaftalanmaktan, fişlenmekten, ötekileştirilmekten korkuyor. Çünkü en ufak bir muhalif söylemde kendinizi vatan haini olarak bulabiliyorsunuz.
Ne FETÖ'cülüğünüz kalıyor ne teröristliğiniz. Ülkedeki gidişatı, ekonomik durumu, adaleti sorguladığınız an, farklı bir ses çıkardığınız an kendinizi öteki tarafta bulabiliyorsunuz anında. Hatta bu işin esprisi bile yapılıyor. Bir muhalif söylemde hemen birileri size, "Çok konuşma. Silivri soğuktur" diyor. Yani Silivri meselesi o kadar bariz bir hal almış ki muhalif olanların toplandığı bir kamp muamelesi görüyor.
Sokak eylemlerinin ve muhalefetin olmamasının ikinci nedeni ise, hayatımıza son yıllarda girmiş olan teknoloji.
Yani instagramdan, facebook'a, twitter'dan Tiktok'a kadar artık her birimizin cebinde olan, her gün yüzlerce kez girdiğimiz sosyal platformlar, bizlerin tepkisini emen, içimizdeki muhalefeti oraya taşıyan bir görev görüyor. Tabii ki bizi yönetenler için de bir emniyet supabı görevini görüyor. Tepkiyi sosyal medya üzerinden vermek hem daha kolay hem de daha güvenilir.
Bu iki nedenin haricinde şeyler de var tabii ki. Ama en önemli etken korku. Çünkü KHK'lar ile insanları işsiz bırakan, hak eden ile hak etmeyen arasındaki çizgiyi aşan, sırf kendilerine muhalif olduğu için işlerini kaybeden binlerce insan varken, hiç kimse konforundan vazgeçmek istemiyor.
Aslında burada konfor olarak görülen şey, insanca yaşam isteği. Herkesin evi var, evinde ailesi var. İnsanlar evlerine ekmek götürmek zorunda. Dolayısıyla yaşanan süreçte kimse sesini çıkarmak da istemiyor. Sesini çıkaranların geldiği nokta da ortada...
Ben şahsen eski günleri çokça özlüyorum...
Sokakta olunan günleri özlüyorum. İnsanların bir şeylere karşı çıktığı, kendilerine yanlış gelen şeyleri ifade ettiği, demokratik haklarını kullandıkları dönemi özlüyorum. Ama artık öyle bir noktaya geldi ki süreç, en demokratik hak bile bir terör yaftası ile anılabiliyor.
Ben ilk gençliği eylemlerde, sokaklarda geçen birisi olarak şunu söylemek isterim ki sokağın özgür olmadığı bir toplum, eleştirinin rahat yapılamadığı bir ülke, ne medeniyete ulaşır ne de güzel günler görür. Çünkü bastırılmış her duygu, dışa vurulmayan her tepki bir gün karşımıza çıkar.
İnsanların duygularını dile getirmesine izin verilmesi gerekir. Hatta bu cümle bile yanlış aslında. İzin verilmez. Bu bir haktır. Anayasal olarak da güvence altındadır. Ama bu hak hiçbir zaman kayda değer bulunmamıştır.
Dolayısıyla, sokak her zaman gündemi belirler. İnsanların isteklerini, düşüncelerini, insancıl taleplerini yineler. Özgürlük sokaktadır çünkü. Bugün sokağa çıkmak bir korku nedeni ise, orada özgürlüklerden bahsedilemez.
Sokağın, fikirlerin, insanların özgürce, diledikleri şekliyle tepkilerini dile getirebildikleri günler dileğiyle...
Sağlıcakla kalın...
Yerinde bir yazı. söylenenler çok doğru
Yüreğinize sağlık, yazdıklarınıza harfiyen katılıyorum, umutsuz olmamak gerektiğine inanıyorum.Hiç bir zorbalık ve adaletsizlik sonsuza kadar sürmez!