Rahmetli Muzaffer Özdağ “Türk’ün kaderi ile ilgili şeamet(uğursuzluk) sebebi birinci olay, Türkiye Türklüğünün milli birlik kurmadan imparatorluk haline gelişi ve imparatorluğun yüksek yönetim cihazının, duyguları, düşünceleri Türk’e karşıt, Türk’e düşman, gayrı Türk ve devşirme unsurlara bırakılış ve kaptırılışıdır” görüşündedir.
Ne kadar doğru ve gerçekçi bir tespit.
Mustafa Kemal Atatürk te “Osmanlı yönetiminden bağımsızlık kazanan sonuncu millet Türk milletidir” diyordu.
Türk’ün yaşadığı onca tecrübelerden sonra Mustafa Kemal Atatürk bize şunu tavsiye ediyordu:
“Yönetiminde yetkili kılacağın, başına geçireceğin insanların kanındaki, vicdanındaki cevheri asliye dikkat et, gaflete düşme.”
Cumhuriyet’i kuran Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları o “ölüm kalım savaşında” sadece Anadolu’yla değil emperyalizme karşı verilen savaşlarla da ilgiliydiler.
Atatürk’ün 21.12.1920’de Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşaya gönderdiği talimat çok önemlidir.
Talimatta “savunmamız ve bütçemizle uyuşabildiği takdirde, Afgan ordusunu düzenleme için subayların görevlendirilmesini önemli görmekteyim” dedikten sonra şunları ekliyordu:
“Öncelikle bu heyetin başlangıçta kesinlikle siyasetle meşgul olmayıp sırf askeri görevini yerine getirerek kendisini gerek Afgan, gerek Türkistan ve Buhara halkı ve askerine fevkalade sevdirmesi,
Sonrasında giden subayların Afgan hükümetinin adamları gibi görünmekle beraber daima ve her durumda Türk hükümetinin tüm emirlerine bağlı olacak ahlak ve sağlamlıkta seçilmesi ve bunu temin noktasında Afgan hizmetinde bulundukları sürece terfi ve sair hususlarda Türk Ordusu kadrosuna dâhil bulundurulmaları,
Ve Afganistan yöneticileri dış entrikalarla İslamiyet ve Türklüğün çıkarları aleyhine hazırlandıkları takdirde subaylarımızın bu harekete engel olacak ve İslâm ve Türk çıkarına bağlı Afganları işbaşına getirecek kadar sağlam bir konum elde edinmeleri…”
Merhum Ömer Celal Sarç “Süveyş Kanalı’nın açılışından Birinci Dünya Savaşı’na kadar, kanal yoluyla Yemen’e 2,7 milyon asker gönderilmiş, buna karşılık bu askerlerden yalnız 300 bini aynı yoldan geri dönmüştür. Kalanlar bazıları başka yollardan dönmüş olabilir. Fakat herhalde çoğu hiç dönmemiştir” der.
İktisatçı Prof. Dr. Oktay Yenal “İmparatorluk nüfusunun neredeyse yarısı Hıristiyan ve Arap olduğu halde askere gidenlerin ve şehit olanların hepsi köylü Müslüman/Türk halktan geldiğini” açıklar.
Arnold J. Toynbee de “İmparatorluğun sınırları ne kadar genişlerse, Anadolulu asker evinden o kadar uzaklarda –Yemen’de, Arnavutluk’ta, Irak’ta, kar fırtına kaplı Ermenistan yaylalarında- ölüyordu” diye yazar.
Ben nasıl “Osmanlı torunuyum” derim. Türk’e bu kadar acı çektiren Osmanlı’nın torunu olmakla nasıl övünebilirim.
Başta söylediğimi bir de sonda tekrarlayacağım: BEN OSMANLI TORUNU DEĞİLİM. BEN TÜRKOĞLU TÜRK’ÜM…”
(BİTTİ)