Bir ülkede eğer “adalet mülkün temelidir” deniyorsa;
Bir ülkede eğer sabah akşam bu söz tekrarlanıyor, her mahkemenin salonunda kocaman harflerle bu sözler yazılıyorsa;
Ve bu milletin dini “dürüstlüğü dinin temeli” kabul ediyorsa o ülkede inanılmasa da hukuk her şeyin başında gelir, daha doğrusu gelmesi gerekir.
Ama ne yazık ki dinlerin en gelişmiş olanı yani İslamiyet bu ülkede hatta tüm İslam Âleminde hukukun hiçe sayıldığı bir dönemden geçiyor.
Bu noktada hukukçulara düşen ilk görev susmamak, her türlü haksızlığa, hukuksuzluğa karşı ses yükseltmektir.
Bir ülkede hukukçular susarsa o ülkede her türlü hukuksuzluk başını alır gider.
Kimse de böyle bir ülkede yaşamak istemez. Gençlerin -özellikle de yetişmiş gençlerin- yurtdışına gitmek için her türlü çareye başvurması boşuna değildir.
Bilenlerin sorumluluğu bilmeyenlerden çok daha fazladır özelikle de hukukçuların sorumluluğu.
Susmak herkese yakışabilir ama baro başkanlığı yapmış, yapmasa bile aday olmuş, yönetim kurulu üyeliği yapmış birisine hiç yakışmaz, hele de hukuk hocalarına.
Türkiye’de 83 baroya kayıtlı 174 bin 533 avukat vardır. Baro sayısının il sayısından fazla olması bazı illerde birden fazla baro bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bir ilginç rakamda hukuk fakültesi sayısındadır, Türkiye’de tam 84 hukuk fakültesi vardır. Acaba bu kadar öğrenciyi yetiştirecek öğretim üyesi var mı? Var olduğunu kim iddia edebilir?
Ülkeyi bu hale hukukun bozulması düşürdü, kurtuluşumuz da hukukun yeniden saygın hale gelmesiyle mümkündür.
Hukuka saygı ahlaka saygıdır, hukuka saygı aleyhinize olsa bile mahkeme kararlarına saygıdır.