Tarihe olan sevgim, babamdan dinlediğim Osmanlı Türk tarihine dair öykülerle başladı.
İlkokulda Turan Seyfioğlu'nun Bulgar Sadık ve Kızıltuğ filmleriyle tanıştım ve büyülendim. Mahalle arkadaşlarımla günlerce filmcilik oynadık.
Ardından, Feridun Fazıl Tülbentçi'nin "Geçmişte Bugün" programı ve muhteşem romanlarıyla tarihle tanıştım. Osmanoğulları, Barbaros Hayrettin Geliyor, Sultan Yıldırım Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim Ağlıyor gibi eserlerle tarihle derinleştim. Özellikle Yavuz Sultan Selim Ağlıyor beni derinden etkiledi; o ağlıyordu, ben de onunla birlikte ağlıyordum.
Leon Cahun ve Gökbayrak'ın etkileyici sözleri ve Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun eserleri, tarih sevgimi pekiştirdi. Hüseyin Nihal Atsız, Bozkurtlar ve Deli Kurt ile sadece bir yazar değil, dünya görüşümün mimarı oldu.
Kemal Tahir'in Kurt Kanunu ve Yol Ayrımı, Bekir Büyükarkın'ın eserleri, Tarık Buğra'nın Gençliğim Eyvah ve Firavun İmanı ile tarihle yoğruldum. Cemal Kutay'ın devasa Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri tarihi, Celal Bayar'ın Ben de Yazım ve Feridun Kandemir'in Yakın Tarihimiz, kütüphanemin başköşesini süsler.
Tarihe bakış açım romanlarla başladı ancak sonra zengin bir bilimsel eser koleksiyonuyla şekillendi. Yahya Kemal Beyatlı'nın Akıncılar şiiriyle tarihe bakarken, şimdi neden Osmanlı'nın çöküşüne ve sonrasındaki döneme odaklandığımızı sorguluyorum.
Giden Osmanlı Türk'ü bizimdi, dönen Osmanlı Türk'ü de bizimdi. Medreselerimizin çöküşü, sanayi devrimi, Osmanlı toprak düzeninin bozulması gibi sorularla yüzleşiyoruz. Kapitülasyon, Duyun-u Umumiye, Reji gibi kavramları araştırıp, Galata bankerlerinin etkisini ve Türklerin neden sanatta ve ticarette geride kaldığını anlamaya çalışıyoruz.
Devleti korumak, hür ve bağımsız yaşamak istiyorsak Osmanlı'nın çöküşünü anlamalıyız. Tarih, zaferlerle ve yenilgilerle bir bütündür ve sorgulamak zorundayız. Yazanların yapanlara sadık kalmadığı tarih, uydurma ve sahte tarihtir. Tarih, şanı, şerefi, zaferleri ve yenilgileriyle bir bütündür ve bizimdir.