Hayatımız şarkıların, türkülerin nameleriyle şekilleniyor sanki…
Doğduğumuz andan itibaren annelerin ninnisi ile tanışır minnacık kulaklar: “Uyusun da büyüsün ninniiii…”
Peşine, “Dandini dandini dastana…”
Az büyüyünce de “Mini mini bir kuş donmuştu, pencereme konmuştu…” diye devam eder, gider.
Ana sütü, mama, ekmek derken insanoğlu ruhunun gıdasını yani müziği de katık yapar hayatına…
Sesi çok güzel olmasa da herkes mırıldanmıştır hayatta bir iki nağme, bir iki türkü, ağzında gevelediği şarkının nakaratını: “Bir teselli ver, bir teselli verrrr…”
Hele de bizim gibi 60 kuşağında ve takiben 70’lerde doğanların hayatı, dünyaya bakış açıları, aşkları, hüzünleri, sevinçleri şarkılarla-türkülerle şekillenmiştir hep…
“Bak bir varmış bir yokmuş” diye başlayan şarkıyla Türk aranjman kültürümüz oluşmuş, “Otomobil uçar gider” ile jet hızıyla müzik aşkımız gaza basmış, “Onun arabası var, güzel mi güzel…” ile son yıllarda modifiye hale bile gelmiştir!
Şimdiki halini sorarsanız ise uzay çağı müziğini yaşıyoruz derim.
Hatırlayın çocukluğumuzun şarkılarını; Mavi Boncuk, Dağlar Kızı Reyhan, Arım Balım Peteğim, Dağlar Dağlar, Damarımda Kanımsın, Şiribim Şiribom, Fabrika Kızı, Aynalar, Fesupanallah, Kan ve Gül, Hayat Bayram Olsa, Unutma Beni, Namus Belası, Memleketim, Kadınım, İkimiz Bir Fidanız, Bu Ne Dünya Kardeşim, Gel Teskere, Kemancı…
Ne güzel şarkılardı, ne güzel kelimelerle saklı melodilerdi onlar değil mi?
Ne oldu?
Hüzünlendiniz, ah çektiniz, vay beee dediniz dimi?
Mutlu günler, hoş günler, eski ama daha huzurlu yaşadığımız, az olmasına rağmen olanla yetindiğimiz o güzel yıllar geldi aklınıza değil mi?
İşte şarkıları-türküleri eser yapan budur.
Yaşamımıza kattıkları, anılarımıza kazıdıkları, hayatımıza yön verdikleri, sevincimizi-üzüntümüzü anlattıkları ve hatırlattıkları…
Hangimiz Beyaz Kelebekler’den “Sen Gidince…” şarkısını duyup da Hababam sınıfının o güzel sahnesini gözümüzün önüne getirmedi?
Hangimiz “Samanyolu” şarkısı ile gökyüzüne bakıp hayaller kurmadı?
Hangimiz “Delisin Delisin” şarkısıyla grup yapıp mahallede konser vermedi?
Söyleyin bana; hangimiz sevdiğiniz kızı Orhan Baba’nın şarkılarıyla tavlamaya kalkmadı?
Hanginiz Ümit Besen kasetlerini biriktirmedi?
Hanginiz Müslüm Gürses’in arabesk namelerine kulak vermedi?
Hanginiz?
“Zahidem” ile kederlendik, “Benim Balonlarım Vardı” ile güldük, “Kum Gibi” ile düşündük, ‘Seni Kimler Aldı” ile yeri geldi ağladık…
Portofino, Its Now or Never, Rasputin, One Way Ticket, Yesterday gibi yabancı müziklerle dans ettik, hopladık, zıpladık, coştuk, tepindik…
“Çarşamba’yı Sel Aldı” ile kederlendik, “Fidayda” ile çiftetellinin gözüne vurduk, “Hava Nagila” ile kasap oynadık, “Oynama Şıkıdım Şıkıdım” ile kurtlarımızı döktük.
O şarkılar, işte o türküler anlattı çoğu zaman bizi…
O şarkılar o türküler anladı bizi…
O şarkılar, o türküler götürdü bizi hayallere, geçmişe, sevmeye, sevilmeye, gerçeğe…
O şarkılar, işte o türküler hayatımızda her zaman biz farkında olmadan…
Üzülünce içimizden geçen ilk nağmedir “Bir İhtimal Daha Var” veya “Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme…”
Anımsamak istersek birilerini mıraldanırız hemen “Anılar, Anılar…” yada “Eski Dostlar’ı…
Hatırlamak istesek geçmişteki güzel günleri Zeki Müren’in o berrak sesinden “Gözlerin Doğuyor Gecelerime” veya Selami Şahin’den “Özledim” ister canın…
Coştuksa “Havuzu Dolandırma” peşine de “Agora Meyhanesi” demez misiniz?
Maçı kazanınca “12 Dev Adam”ı patlatırız, kaybettiysek, “Böyle mi Esecekti Son Günümde Bu Rüzgar…”
Düzene başkaldırdık “Batsın Bu Dünya” ile…
Umutsuzluğu kırdık “Aldırma Gönül” ile…
Kaybedilen sevgiliyi hatırladık “Nikah Masası” ile…
Rakının yanına peynirle beraber meze ettik “Elveda Gençliğimi.”
Hayatın anasını sattık “Boşvermişim” ile…
İhtilal olunca Hasan Mutlucan’dan “Yine de Şahlanıyor Aman Kolbaşının Kıır Atı.”
Zorlu yıllarda “Leylim Ley…”
Umutla baktığımız yıllarda “Hadi Bakalım Kolay Gelsin” dedik.
Kızdık, isyan ettik, bağırdık, çağırdık, bekledik, yendik, yenildik, ağladık, sevdik, sevildik, güldük, şaşırdık, üzüldük ama bunların hepsini bir Yeşilçam filminin jenerik müziğinde yaşadık.
İnanın şarkılar, türküler, bozlaklar, uzun havalar, melodiler, ezgiler hep hayatımızın içinde…
Televizyonda, radyoda, CD çalarda söylenen bir şarkıya eşlik etmez misiniz?
Bir yerden nağmeler yükselirken katılmaz mısınız?
Tanıdığınız, kulağınıza hoş gelen melodiye siz de kendi yorumunuzu katmaz mısınız?
Hayır dersen zaten sana verebilecek cevabım: “Desene ki Güzelim Sen Hiç Yaşamamışsın...” olurdu.
Eğer, “Evet, zaman zaman mırıldanırım, söylerim, katılırım, bu şarkıyı bilirim ve hatta çok güzel söylerim” diyebilirsen…
Sana da şunu söyleyeyim;
“Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun!”