Futbol aslında matematik gibidir…
Bazı formüller ve işlemler sizi sonuca götürür.
Seyirci, para, güç, kuvvet, taktik, destek, şans ve Tanrı’nın etkisini de unutmuyoruz zaten...
Ama bazen kendi hatamız veya fikriyatlarımızın semeresini de ağır öderiz futbolda...
***
Kafama takılan bir soru var. Eminim bu sorudan dolayı bana hak verirsiniz ve benim gibi siz de bu soruyu kendi kendinize sormuşsunuzdur.
Nasıl oluyor da bizde oynamayan-oynatılmayan-beğenilmeyen veya yola devam etmediğimiz biri aynı ligde rakibimiz olan başka bir takımda veya bir üst ligdeki takımda oynayacak şekilde transfer ediliyor?
Örnek mi?
Bizim çocuğumuz Enes Kırklarelispor’da, Yameogo, Melih, Ercan ve Kayamba Bolu’da, Hüseyin Öztürk Adanaspor’da stoper Burak Yılmaz Hatayspor’da, Saviçeviç ve Talha Ulvan Giresun’da, Nurullah kiralık da olsa Ankaragücü’nde…
Garip değil mi biraz?
Sende faydasız, olmaz diyorsun ama benzer ligde kapışılıyor veya bir üst lige terfi ediyor oyuncu…
Çelişki yüklü ama derin mevzuuu!
Yani bu adamlar mı çok iyi de biz bilemiyoruz?
Ya da bu adamlar bizim takıma, camiaya veya sistemimize mi uymuyor?
Ya da istenileni bizim formamız altında mı gösteremiyor?
Onların beceriksizlik deyin, şanssızlık deyin, talihsizlik deyin, beklentiyi karşılamadaki handikaplarına sabır ve tahammülü gösteremiyor muyuz?
Bazı otoritelerin beğenemediği, hoşnut kalmadığı, takmadığı Oğuz, Ümraniye’de istikrar gösteriyor. Demek ki maya tutmayınca ustalar hamurdan vazgeçiyor!
Racon böyle demek!
Gelsin yenisi; gelsin yeni un, yeni su, yeni maya, yeni usta...
Ben de bunu anlayamıyorum. Adam senden gidip başka yerde parmak ısırtırcasına oynayınca ne olacak?
Yanlış yaptık mı diyeceğiz?
Olmuyordu, zorlayamadık mı diyeceğiz?
Ah vah çekip dövünecek miyiz?
Yoksa iç çekip “Bize garezin mi vardı oğlum, bizdeyken dökülüyordun, başka yerde döktürüyorsun?” mu diyeceğiz.
***
Gelelim şimdiye kadar takımın durumuna…
Çok genç ve deneyimsiz ile çok yaşlı oyunculara sahip Altay’ı yenmemiz normaldi. Beklenen bir sonuçtu. Ama bu maçta açıklarımızı, handikaplarımızı, hatalarımızı, ihtiyaçlarımızı gördük.
Evimizdeki Eyüpspor maçında tırsak, korkak ve cesaretsiz kaldık. Gitti 2 puan…
Çok ararız gibi geliyor bana. Isıran değil ürkek kaldık. Bu böyle olmaz ve olmamalı.
Nazar olsun diyelim...
Deplasmanda Erzurum ile maçımız var.
Eğer böyle zihniyet devam ederse işler yaş. 3 hafta sonra mırıltılar uğuldamaya dönüşür. Demedi demeyin!
Görünen köy kılavuz istemez. Doğruları, yanlışları, eksiklikleri söyleyip tedbir almazsak başımız ağrır!
Bizim takıma ne yakışıyor biliyor musunuz?
Saldıran, dalan, arayışta olan, didikleyen, yılmayan, hırsına doymayan, inatçı ve koparan takım olma hüviyeti...
Sen; pısırıksan, korkarsan bunu hisseden üzerimize çöker. Son kez söylüyorum habire yan pas, eveleme geveleme, gameti uzatma, topu döndür baba döndür taktiği, 15-20 topla rakip ceza sahasına geçme teşebbüsü bizi yıllardır hep kaosa sokuyor.
Dik top, net pas, ara top, kenardan orta, kaleye yöneliş, hedef tahtasına rakip kaleyi oturtmak bize ancak başarı getirir.
‘Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!’ komutu gibi ilk hedef direk rakip kale bizim düsturumuz olmalı.
Çekingenlik, kıvırma, kotarma, laf olsun torba dolsun işleri ve bir an önce bitse de gitsek mantığındaki işlerin futbolun matematiğinde bize faydası olmadığını acı acı yaşadık biz...
Hücum hep hücum…
Baskı hep baskı…
Bırak rakipler bizi düşünsün.
Biz onları değil…
Bilmem anlatabildim mi?