‘’Emanete hıyanet eden bizden değildir.’’
Ülkemiz her daim hızlı gerçekleşen değişimleriyle bilinir belki de en hızlı değişen dinamiklerden biri; eğitim sistemidir. Sınavlar eğitim-öğretim hayatımız boyunca istisnasız uğranılan duraklardır. Belirleyici kriterin sınavlar olduğuna ve değerlendirmenin bunun üzerinden yapılması gerektiğine dair yerleşmiş bir sistem vardır. Salt anlamda sınavların kişi için belirleyiciliği zannımca eksiktir. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi; sınavlar, yürüyeceğimiz ömür yolunda sadece birer basamaktır.
Bir Türk genciysen şüphesiz yaşın kadar sınava girmişsindir. Girdiğin her sınavda yoğun bir kaygı yaşamış belki de ömrünün büyük bir kısmını çalışmaya harcamışsındır. Çünkü sistem de tam olarak senden bunu ister. Sınavlara hazırlanma sürecinde her birimiz ömrümüzün belli kısımlarından çalarız. Lakin bu masum bir çalmadır. Hedefimiz uğruna feragat etmenin bilincinde oluruz. Sistem bize her sınava seneler öncesinden hazırlanmanın, temeli sağlam tutmanın elzemliğinden bahseder. Belirleyici, karar verici biz değilizdir ama bu gerekliliği yerine getiririz. Çalışırız ve tüm sosyal zamanlarımızdan, anlarımızdan çalarız.
Emek; Eski Türkçe emge- "acı çekmek" fiilinden türetilmiştir. Zahmet, eziyet, acı gibi anlamlara da karşılık gelmektedir. Yani emek sandığımızdan çok daha kudretli bir kelimedir. Emek harcayan, emeğine karşı rikkat ister. Emek harcayan emeğine karşı dikkat ister. Emeğini yetkililere emanet edip, hakkı olanı ister. Başarının kriterini kişinin kendi çabası belirlemelidir, değil mi?
Sırrın sahibi bile; ‘’Biz her insanın çabasını kendi kaderine bağlı kıldık.’’ derken sınava giren -sayısına dair net bit bilgi olmadığı için- milyonlarca insanın kaderine etki etmek kimin haddinedir?
Her yazımı yazarken yoğun bir kırgınlık duygusu ve hüzün hissederim bu istisnasız gerçekleşen bir durumdur ama şu kelimeleri yazarken duygularımı gerçekten tarif edemiyorum. Her birimizin çevresinde hayatını bu sınava adamış sayısız sevdiği insan vardır. Belki senelerdir bu sınavda belirlenen barajları aşmaya çalışıyordur. Ya unuttuğumuz ağulu kötülük barajı? Onu nasıl aşacak?
İnsan yaralıdır, insan yaralanandır.
İnsan elbet bir gün yara açtığı yerden yara da alır...
Konunun gerçekliği elbette tartışılır, bundan bağımsız zaten kaygı ve stresle yoğrulmuş sonucu bekleyen milyonlarca heyecanlı, umutlu yüreğin içine düşürdükleri kuşku bile korkunçça bir kötülüktür. Onca emeğe tecrübe deyip bu olanları sineye çekmek, elinde koca bir hiç olduğunu hissetmek oldukça zor olsa gerek. Yerden alıp göğe çıkarılan emekler çürüdü, unutuldu emeğe sahip çıkmanın ne denli mühim olduğu…
Emeğin hikmetli hikayelerinden biriyle sonlandırmam gerekirse;
Renklerin ustası olarak anılan büyük bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış. Büyük usta öğrencisini uğurlarken, yaptığı resmi şehrin en kalabalık meydanına koymasını ve yanına da kırmızı bir kalem bırakmasını, halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmesini istemiş. Öğrenci birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasına gitmiş. Usta ressam üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Öğrenci resmi yeniden yapmış. Usta yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını ve yanına da insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile bırakmasını önermiş. Öğrenci denileni yapmış. Birkaç gün sonra bakmış ki resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş. Usta ressam şöyle demiş:
“İlk seferde insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. İkincisinde onlardan yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi. Emeğinin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma.”
Uğraşlarınızın, emeklerinizin hebâ -edilmediği-olmadığı bir çözüm bulunması ümidiyle...