Hepimiz içinde bulunduğumuz toplumun, toplumsal kodlarıyla var oluyoruz. Doğduğumuz andan itibaren ilk nefesimizle aslında bir toplum içinde yaşam buluyoruz. Belli özellikler bizi diğer toplumlarla ortak noktalarda buluştururken, belli özellikler de bizi büsbütün ayrıştırıyor. Genelde içinde bulunduğun toplumun özelliklerini tanıyor olmak, özelde insanın kendisini tanıyor olması demektir.
Bu süreçte Avrupa ülkelerinde yaşanılan olaylar hakkında hiç gözlem yaptınız mı?
Bireyi esas alan, temelde ‘birey’ vurgusu yapan toplumlar sadece kendi çıkarlarını düşünerek süreci daha da zorlaştırdı. Biz ise yardımlaşma ve dayanışma kültürüyle hareket ederek farkımızı aslında tam da bu noktada tüm dünyaya gösterdik.
Ülkelerin güven duygusu bağlamında yapılan çalışmada Türkiye son üçte olmasına rağmen, belli değerler çerçevesinde oldukça sıkı sıkıya örgütlenebiliyoruz. Kapitalizm tüketim ilişkilerimizi, bencilliğimizi perçinlese de komşusu tokken aç yatan bizden olmadı hiçbir zaman.
Toplumları da tıpkı insanlar gibi düşünebiliriz. Onlarda doğar, gelişir, büyür ve yok olur. Bu yok oluş sürecine girmemek için her bireyin üzerine düşen mühim görevler vardır. Elbette bu mühim görev değerleri yaşatmak…
Bu bilinci oluşturmak toplumun sağlam temellerde yaşaması ve ömrünün uzun olması için başat özelliktir.
Hayatta her kapıyı açan bir anahtar olarak kullanabileceğimiz parola ‘’ölçülü’’ olmaktır. Bunu tüm duygu ve eylemlerimize uyarlayabiliriz. Severken ölçülü olmaktan tutun da duygularımızı yaşarken ölçülü olmaya kadar. Toplumsal yaşama uyarlar şekilde düşünürsek değerlerimizi de yaşarken ölçülü tutumlar sergilemeliyiz. Aslında insanı en temelde yaralayan şey ölçüyü aşmak ya da azaltmaktır. ‘’Her şeyin fazlası zarardır.’’ sözü hepimizin kulaklarına küpe olacak kadar çok söylenmiştir.
Son zamanlarda toplumsal değerlerimizde çözülme örnekleri gözlemliyoruz. Genelde toplumsal çözülme örnekleri dendiğinde akla ilk gelen gençlerdir. Ama bu tarz bir yorumlama içi boş ve objektiflikten uzak kalacaktır. Toplumsal çözülme ve değer kaybı hayatın her alanına sirayet etmiş duruma gelmeye başladı. Hepimiz durup düşünerek kendimize çuvaldızı tam da burada batırmalıyız. Özellikle soruları cevaplarken kendimize karşı dürüst olmalıyız. Hepimiz ekran bağımlılığı hakkında şikayet ederiz ama hangimiz bunu denetlemek için bir adım atarız? Ya da bu bizim toplumumuzda çok vardır yağmurlu havalarda yataktan kalkmakta zorlanır işlerimizi ertelemek ister şekilde hareket ederiz. Hiç düşünür müyüz o yağmuru hissediyor olma şansının bize verilmesinin ne kadar değerli olduğunu? Bunun gibi örnekleri sıralar ve şükürden ne kadar da uzaklaşmışız düşüncesini aklımıza getiririz. Düşünmek, atmamız gereken en temel adımdır. Çünkü düşüncemiz neyse bizde tam olarak ona dönüşürüz. Boş zamanlarımızın bir hayli arttığı bu dönemde toplumumuzu, bizde etkilerini, değerlerimizi ve en çokta kendimizi tanıyıp, düşünmek kendimiz için aydınlık olmayı sağlayacaktır.
Hayatta her şey sosyal medya üzerinde gördüğün gibi muhteşem değil, ya da sen yetersiz değilsin. Duygulardan, düşünmekten kaçıp sığındığın bu alem aslında senin için en tehlikelisi. Bu farkında olma duygusu üzerinizde tılsımlı bir değişim sağlayacaktır. Bu yüzden kendin için, aydınlık ve bilinçli ol…