Gündemimiz çok çabuk değişiyor...
Her gün yeni bir olay...
Her gün yeni bir macera...
Bir şeyi konuşurken, tartışırken hararetli bir şekilde...
Daha sonucunu göremeden, başka bir olay ile gündemimiz değişiyor.
Tabii ki bunda toplumsal olarak "balık hafızalı" olmamızın da etkisi var...
Çabuk unutuyoruz...
Hatta unutmakla kalmıyoruz...
Yaşanan olayları artık kanıksar hale geliyoruz...
Şöyle geçmişe bakalım...
Çok da uzağa gitmeye gerek yok.
Bir ay kadar önce hepimizin gündemi...
Gazetelerin manşeti...
Televizyon haberlerinin ilk sırası...
İntiharlardı...
İlgili ilgisiz, bilen bilmeyen...
Uzman olan, olmayan...
Herkes intihar hakkında konuşuyordu.
Sonra başka gündemler geldi girdi araya...
Ve intihar meselesi, bıçak gibi kesildi...
Peki bizim gerçekliğimizi değiştirdi mi bu durum?
Yani toplumda bir "intihar olgusunun" yaşandığını...
Ailelerin toplu intihar ettiğini...
Gençlerin intihara meyilli olduğunu...
Zor karşısında, sorunlar karşısında bünyelerin artık hassaslaştığını...
Ölüme uzanan yolun taşlarını toplum olarak kendi ellerimizle döşediğimiz gerçeğini...
Sorunlara, imdat çığlıklarına kulaklarımızı tıkadığımızı...
İş arkadaşımızın...
Eşimizin...
Kardeşimizin...
Komşumuzun...
Hepsinden öte, yolda kendi halinde yürüyen bir insanın bile...
Sorunlarına ne kadar uzak kaldığımız gerçeğinin...
Toplum olarak unutmayı bir marifet saydığımız hakikatinin...
Farkında mıyız?
Ölen öldüğü ile kaldı...
Susanlar ise bu vebalin sorumluluğunu paylaşma zahmetine bile girmedi...
Oysa ölüme yürüme gerçeği Demokles'in Kılıcı gibi; tepemizde asılı duruyor.
İstediğimiz kadar örtelim üstünü...
İstediğimiz kadar gündemim değiştirelim...
İstediğimiz kadar kafamızı başka yöne çevirelim...
Bu gerçeğin üzerini örtemeyiz...
Toplum olarak hastayız.
İyi bir tedaviye ihtiyacımız var.
Dayanışmaya.
Birlik olmaya.
Birbirimizi anlamaya.
Anlamlandırmaya...
Ve vicdanlarımız ile hesaplaşmaya...
Aksi taktirde, ömrümüz boyunca bu intiharların sorumluluğu ile yaşamak zorunda kalırız...