En yanlış ve en tehlikeli iş dış politikanın gereklerinin iç politikanın eyyamcılığına alet edilmesidir. Daha doğrusu kurban edilmesidir.
İç politika halkın hafızasına hitap eder. O hafıza unutkandır. Halbuki dış politikada her şey kayıt altına alınır ve günü geldiğinde de birer birer çıkarılır ve insanın yüzüne çarpılır.
Türkiye’nin son yirmi yılda yaşadığı dış politika sıkıntılarının temelinde bu dış politikayı iç politika uğruna feda etmek vardır. Bu durum, sadece tecrübesizliklerinde, yetersizliklerinden değil belki de ondan da çok “bir ham hayalden, mezhepçi ve saplantılı” politikalarının peşinden koşmalarından kaynaklanmaktadır.
Davos yıllardır düzenlenen bir ekonomik uluslararası bir forumdur. O gün yaşanan bir olay Türkiye’nin bugünkü yalnızlığının ana sebeplerinin başında gelmektedir.
Devrin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 29 Ocak 2009 Dünya Ekonomik Forumunda Davit İngnatius’un moderatörlüğünde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile bir açık oturumda ekranlardaydı.
Birden “one minute, one minute, one minute” diyor. Bu arada arkadan gelen “alkış” sesleri de bazı şeylerin önceden düşünüldüğü, hatta planladığı gibi düşünceyi akla getirmiyor mu?
Ve ardı ardına sıralıyor sözlerini:
“Sayın Peres, benden yaşlısın. Sesin çok yüksek çıkıyor. Biliyorum ki sesinin b kadar yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Benim sesim bu kadar yüksek çıkmayacaktır, bunu da böyle bilesin. Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz.”
Bunu dedikten sonra moderatör Davit İngnatius’a dönerek “Benim için, benim için bundan böyle, bundan böyle Davos bitmiştir. Daha Davos’a gelmem. Bunu da böyle bilesin” diyerek salonu terk ediyor.
Bu “planlı” ya da “plansız” Davos dış politikadaki savruluşlarımızın, saplantılarımızın ve “İslam Alemi’nin halifeliği” gibi bir hayalin peşinde koşmamızın bana göre başlangıcıdır.
2010 Ocak sonlarında yaşanan Mavi Marmara macerası hala hafızalardan yaşamaktadır. 10 Müslümanın ölmesi, “bana mı sorup ta gittiniz” fırçası ve sonrasında 20 milyon dolara dosyanın kapatılması unutulacak gibi değil.
2010’da “Kardeşim Esat’tan Katil Eset’e” savruluşlar.
3 Temmuz 2013’te Mısır Silahlı Kuvvetleri Mursi’yi devirerek yönetime el koydu. Dış politikanın iç politikaya alet edilmesinin en kötü söylemi “Binali’yi mi seçeceksiniz yoksa Sisi’yi mi” söylemini kaç kişi hatırlar acaba?
Bozulan ilişkilerin yeniden kurulmasını beklemek fazla sürpriz olmaz. Başladık bile. İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında Recep Tayyip Erdoğan’ın Sisi ile el sıkışması boşuna değil.