O bir, inanmışlar ordusunun en inanmışı, en önde geleni, en başarılı ve muzaffer mensubuydu.
Onlar inanmışlardı. Onlar inançları uğruna mücadele ettiler. Onlar her yerdeydiler. Kah Balkanlarda çete takibinde kah Libya’da aşiretlerin önünde İtalya ile mücadeledeydiler.
Balkanlarda onlar vardı, Çanakkale’de onlar vardı, Mısır’da, Suriye’de ve Irak’ta onlar vardı.
Bakü’ye orduların önünde onlar giriyordu ‘Çırpınırdın Karadeniz, bakıp Türk'ün bayrağına. Ah ölmeden bir görseydim, düşebilsem toprağına’ şarkıları ve çiçekleriyle karşılanarak…
Nuri Paşa, Enver Paşa’nın küçük kardeşi idi. Türk Silah Sanayi’nin Nuri Demirağ, Vecihi Hürküş ve Şakir Zümre ile kurucularından bir tanesiydi. Ne yazık ki 2 Mart 1949’da İstanbul Sütlüce’deki fabrikasında büyük bir patlama meydana geldi ve abisinden tam 27 yıl sonra o da şehit oldu. Hala bilinmezlerle doludur o patlama ve sebebi.
Hüseyin Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Mustafa Fevzi Çakmak, Mustafa İsmet İnönü, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy ve daha birçok asker. Yemin etmişlerdi okullarından mezun olurken ‘Vatan ve millet uğruna canlarından tereddüt duymayacakları’ konusunda. Onlar askerdi. Görevleri cepheden cepheye koşmak ve düşmanla vuruşmaktı.
Bir de siviller vardı. Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi gibi, Rıfat Börekçi Hoca gibi, Yunan işgal güçlerine ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin gibi. Asıl adı Osman Nevres’tir. Hasan Tahsin adı daha sonra Belgrad’a giderken verilecek ve artık hep öyle anılacaktır.
Herkes ilk sanır onun İzmir’de sıktığı kurşunu. Halbuki ilk değil son kurşunudur. İttihat ve Terakki tarafından Fransa’ya siyasi bilgiler okumaya gönderilmiştir. İlk kurşunu orada sıkar. Gittiği bir sinemada İtalyan yanlısı bir filmde Türklerin aşağılandığını görünce tabancasına sarılır, perdeye kurşun yağdırarak sinemayı boşaltır.
Bir sonraki kurşunu Belgrat’ta sıkacaktır. O artık Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir. İngiliz istihbarat görevlileri Buxton kardeşler Balkanlarda Türkiye aleyhine propaganda yapmaktadırlar Teşkilat-ı Mahsusa onu Buxton kardeşleri susturmakla görevlendirir. Ve ona Hasan Tahsin kimliğini verir. Vurur Buxton kardeşlerden birisini ama öldüremez. ‘Özür dilemesi’ karşılığında affedileceği söylendiğinde de ‘Sizden değil, görevi yerine getiremediğim için milletimden özür dilerim’ diyecektir.
Mustafa Kemal Atatürk her yerdedir. Çanakkale’de, Anafartalar’da, Conk Bayırı’nda, Filistin’de, Suriye’de kah cephe komutanı kah Yıldırım Orduları Grup Komutanı. Neredeyse padişah bile Mondros’u savunurken, tek karşı çıkan da o olmuştur.
Bir başka yazı konusudur ama Mirliva Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişi olarak gönderilmesinin arkasında başka niyetler aramak gereksiz. Yok padişah efendimiz atlarını satmış, yok 40 bin altın lira vermiş gibi aslı astarı olmayan yalanlara kanmak ve hele de sığınmak son derece anlamsız ve yanlıştır. Gönderenin beklentisi ile gelenin niyeti çok farklıdır. Ve bunu hem padişah hem İngilizler, Atatürk Havza’dayken ancak haziranın ilk haftasında anlayabilmişler ama artık çok geç kalmışlardır.
Devam Edecek.