Son yıllarda afetler musallat oldu bize…
Tek bize olsa neyse, dünyanın dört bir yanında insanlığı doğa esir aldı.
Yangınlar, heyelan, taşkınlar…
Hem insanlarımızı hem malımızı ve hem de geleceğimizi kaybediyoruz.
Ama ne doğaya ne de başka düşüncelere bağlamayın bu olumsuzlukları…
Kendinize, bize, insanlığa bağlayın bu tablonun manzarasını…
Önce kendimizde arayalım şeytanı!
Önce kendimizi sorgulayalım ey İnsanoğlu!
***
Akdeniz’de-Ege’de ormanlarımız yandı. Sandık ki ciğerlerimiz yandı.
Karadeniz’de seller oldu, sanki bizim evimizden cenazeler çıktı.
Bu kadarla kalır mı diyorsanız…
Hayır!
İnanın ki bu daha filmin ön gösterimi…
İlerleyen yıllarda bu felaketlerin daha da arttığına şahit oluruz gibi geliyor.
Her ne kadar orman yangınlarında sabotaj ihtimalleri ve suçüstü yakalananlar var.
Ama doğa kaynaklı, küresel ısınma kaynaklı bir o kadar da yangın olabileceği ihtimali de kanaatimce yüksektir.
Keza taşkınlar için de aynı şeyleri söylemek isterim.
Meteorolojik seyrin takla attığı, küresel ısınmanın tavan yaptığı, mevsimsel olayların birbirine girdiği bu süreçte yaşadığımız taşkınlar ve sonuçları bizi başka bir şeye daha dikkatli odaklanmamızı söylüyor aslında…
Tedbir!
Evet, tedbiri ihmal ediyoruz.
Söylenenleri kulak ardı ediyoruz.
Orman ekosistemini alt üst ediyoruz.
Ormansızlaştırma çalışmalarını pervasızca izliyoruz.
Maden araması adı altında katliamları seyrediyoruz.
Yöreye uygun olmayan ve yangına dayanıksız ağaç türlerini kullanıyoruz.
Irmak yatağına müdahale ediyoruz.
Irmak yatağına tecavüz ediyoruz.
Her boş yere acelece TOKİ konduruyoruz.
Akarsuyun mecrasına kafa tutuyor, inadına inadına yapı yapıyoruz.
Yahu sen!
Yolda yürürken sana hafifçe tokuşan birine kafa tutan ahalim…
Sen, kendi beldendeki derenin yatağına yapılan gaspa göz yumuyorsun, sesini çıkarmıyorsun ve hatta o dere kenarından emsaline göre iki katı kadar para verip su şırıltı duyacak şekilde o ucube binadan daire alıyorsun?
Yalan mı?
Ya o alandaki imar uygulamalarına yumulan gözlere ne demeli?
Bu ülkede taşkınlara karşı gereken bilgi ve uygulamayı inceden inceye anlatan DSİ gibi bir kurum var.
Söyler, anlatır, yazar, çizer, bilgilendirir ammaaa…
Bunu uygulayan yerel yönetimler iki elin parmağını geçmez hayatta…
Sen söyle-sen işittir bundan sonrası…
***
Doğal afetler toprağımızı, varlıklarımızı, yarınlarımızı, insanlarımızı alıyor bizden…
Bugün memleketimizin bir köşesindeydi.
Yarın bizim mahallede olmayacağı ne malum!
Önce bilim, sonra planlama, daha sonra takdir…
İşte yaşam felsefemiz bu olmadığı için…
Günlük yaşadığımız için…
Her işimizi Allah’a havale ettiğimiz için…
Kaderci toplum olduğumuz için bu felaketler hep bize musallat olacaktır.
Bir gün sel, bir gün heyelan, bir gün yangın, bir gün çığ…
Hep son dakika haberi ile hayatımızda olacaktır.
Ama bu afetleri yüce Yaradana bağlamaksızın, kadere, ihmale, şansızlığa, vurdumduymazlığa, ranta, çıkara, rahatımıza, boş vermişliğimize, aman sendeciliğimize ve rahatlığımıza kilitlemeksizin aklımızı başımıza alalım, kendimize gelelim.
Sebep arayacaksak, biziz…
Sorumlu arayacaksak, biziz…
Çözümü arayacaksak, o da biziz…
Ey insanoğlu, ey vatandaş, ey halkım…
Titre ve kendine gel!
Bir an önce!