Çiçek nedir görmeden doğa hakkında bana akıl verebiliyorsan,
Doğru dürüst yürümeyi öğrenmeden son sürat koşmaya niyetliysen,
Alfabeyi sökmeden maval okumaya başlamışsan,
Kıçına giyecek donun yokken ışıltılı giysileri almaya kalkıyorsan,
Toprağın bile kokusunu bilmeden en pahalı parfümleri masana dizmişsen,
Sokak satıcısından tükrük köfte yemeden, bonfile ve fileto et hakkında vaaz veriyorsan,
Mahallede gazozuna top bile oynamadan maç yorumu yapma cesaretinde bulunabiliyorsan,
Ömrümde sabah sabah işkembe çorbasına bir kez bile yumulmadan ıstakoz tarifi anlatabiliyorsan,
Günde 1 kere bile gazete bile okumayıp entel entel konuşma cesaretindeysen,
Daha Samsun’un ilçelerini bile bilmeyip, ucube yerlerin sokağını anlatırsan,
Ömründe hikaye kitabını bile görmemişken kitaplığını moda dergilerinle doldurursan,
Hayatta 5 kuruş para kazanamamışken, Dolarla, Euro ile söze başlarsan,
Velhasıl yapmadığın işleri bir haltmış gibi anlatırsan,
Sana şunu derler dostum: “Sen hiç yaşamamışsın!”
***
Yaşamak başka bir şey…
Hayatı bilerek ve görerek yaşamak bambaşka bir şe….
Sindirerek, hafızasına kaydederek, yudum yudum içerek, hakkını ve değerini vererek yaşamalı insan hayatı…
Yoksa ne anlamı var?
İnekler de saman ile besleniyor sonuçta...
Onlar bile samanı geviş getire getire sindiriyor; sonuç malum!
Sonuç gübre…
Ama o bile zevkle yiyor samanını, eviriyor çeviriyor ağzında, yetmiyor işkembede 3 tur attırıyor.
İnek bile samanına kalite muamelesi yapıyor.
Oysa biz?
Ham hum şaralop mantığıyla, değer vermeden ve altındaki güzelliği görmeden yaşıyoruz hayatı…
Yapmamız ve bilmemiz gereken onca temel değer, yargı ve güzellikleri görmeyip bilmemizin önemi olmayan sahte bir dünyanın ekseninde yaşıyoruz.
***
İki fukarayı sevindirmeden, garibana-düşküne yardım etmeden, bir akrabamızın hayır duasını almadan, eski bir dostumuza yardım etmeden, bir yetimin başını okşamadan yaşıyorsak kendimizi yaşıyor saymayalım…
Saksıya çiçek, ormana ağaç dikmeden, suyuna havana sahip çıkmadan, memleketin toprağına ihanet edenlere sinema seyreder gibi bakıyorsak kendimizi yaşıyor saymayalım.
Siyaha beyaz deniliyorken, cambaza bak tiyatrosu sergileniyorken, her şey ayan beyan açıkta görünürken ben bunları görmedim-duymadın diyorsak kendimizi yaşıyor saymayalım.
Bizim takım küme düşünce kaderine terk ediyorsan, bakkal amcayı bırakıp süpermarketi yeni sevgili ediniyorsan, pazarda sebze satan teyzeyle pazarlık yapıyorsan, köşedeki kırk yıllık kokoreççi dayıyı hamburgerciye ezdiriyorsan kendimizi yaşıyor saymayalım.
Gözümüzün önündekini görmeyip ufukları tararsan,
Aklının ermediği her türlü naneden çorba yapmaya kalkarsan,
Budaklı ağaçtan mobilya, ısırgan otundan düdük, kavaktan kayık yapmaya yeltenirsen,
Bilmediğin sularda yüzmeye niyetlenirsen,
Oltanın ucunda yakaladığının balık değil de göden olduğunu anlamazsan,
Gözüm derken, G…’ üm dersen...
Sana şunu söylerler dostum;
Sen hiç mi bir şey bilmiyorsun?
Sen bu memlekette hiç yaşamadın mı?
Sen hangi gezegenden ışınlandın?
Sen hangi alemdensin?
Bununla kalmayıp, akıl vermekle beraber ukalaca bir tutumla bu güzel topluma kanaat önderliği, bilgelik ve liderlik yapmaya kalkarsan vay geldi milletin haline...
İki kelam edecek bilgi hazinen olmadan hikaye yazmaya da kalkıyorsan,
Üstelik bu hikaye aşksız son buluyorsa…
Ve de hiç aşık olmamışsan, sana şunu demek yakışır:
“…Desene ki güzelim sen hiiiiç yaşamamışsın!”
Harika şiir gibi maşallah, Allah kalemine zeval vermesin kardeşim...
Yeni postmodern dünya düzeninin dayattığı yeni insan profili bu işte senin bu saydıklarının hiçbirinden haberi ol mayan insan yığınları ,direnmeden etliye sütlüye karışmadan, sadece tüketen yaşamanın dayanılmaz hafifliği ile sorgulamadan ömrünü tüketen yığınlar . Selamlar