Kaç gündür dostlar bir şeyler söylüyor…
Niye şunu yazmıyorsun, niye buna değinmiyorsun, niye falancadan bahsetmiyorsun?
Diyorum ki zaten bunlara değinen değerli yazarlar-üstatlar var; ben daha bu topa girmeyeyim!
Ama illa yaz dediler; ortaya biraz ekonomi, biraz çevre sorunları ve biraz da Samsunspor kattık.
Bu haftada biraz oradan biraz buradan penceremizden memlekete bakalım dedik…
***
Ekonomik işler bunlar…
Durumlar kötü, piyasalar allak bullak. Dolar doludizgin, Euro jet hızıyla aldı başını gidiyor. Altını yakalayabilene aşk olsun! İthal ürünlerin döviz bazında 1 kuruş artışı, iç piyasada misli ile etkisini gösteriyor.
Hayal değil, gerçek ve somut çözüm bekliyor vatandaş…
Vatandaş bunaldı, vatandaş şaşırdı, vatandaş ne yapacağını-akşamı nasıl getireceğini bilemiyor.
Anlayacağınız bu manada cep delik-cepken delik…
Millette kuruş para yok.
Kötü gün paraları bile bitti.
Geçenlerde Çarşamba’ya uğradığımda bir arkadaşımın iş yerinin önünde laflandık.
Saat 14 civarıydı…
Ayaküstü konuşurken sordum: “İşler nasıl?”
El cevap: “Daha siftah yapmadım…”
Daha ne söyleyeyim, ne diyeyim. Ayan beyan her şey ortada…
Hiç size mikro iktisat-makro iktisat ya da arz/talep, ya da ekonomik veriler falan deyip kafa karıştırmıyacam. Kısa ve öz konuşalım: Durum kötü hem de çok kötü…
***
Dört yanımız kuşatma altında…
Son günlerde çevre adına da iyi şeyler olmuyor.
Daha kısa bir süre önce yanı başımızda komşu Sinop’ta nükleer felaketin tehlikesine dikkat kesilmişken, birden kafalar komşu Ordu-Fatsa’daki kıyıma ve çevre felaketine çevrildi.
Ne oluyor?
Kim gene hangi rantın peşinde?
Kim hangi doğal varlıklara kazmayı vurdu?
Kim çevreye el ense çekiyor demeye kalmadan bir de baktık ki yanı başımızda iki tane nur topu gibi sorunumuz olmuş...
Evet, Havza, Kavak ve Atakum ilçelerimiz civarındaki Şahin Dağları’ndaki maden arama faaliyetleri ve Çarşamba Eğercili’de yapılmak istenilen Biyokütle Enerji Santrali (BES) faaliyetleri gündemimize girdi.
Kanadalı Eldorado altın arama ve maden şirketi yaklaşık 12 bin hektar yani 120 000 dönüm arazide, 6 ayrı ruhsatla, ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporu olmaksızın ağaçlara bodoslama dalarak yol açımına başlamış.
Merak ediyorum insanoğlu hiç mi yaşadıklarından ders almaz?
Hiç mi buna benzer çalışmalardan ortaya çıkan zararı, doğaya verdiği katliamı, bin bir türlü canlıya verdiği işkenceyi tekrar etmekten kaçınmaz?
Bilinen şudur ki: çevre katledilecek, geri döndürülemeyen süreçlere girilecek, ah’lar-vah’lar çekilecek, lanet okunacak ama hesap sorulmayacak.
Bilineni ve başımıza geleceği yaşamamak için şunu öğütlüyoruz: “YERİN ÜSTÜ, ALTINDAN İYİDİR.”
Bir diğer yaramız da Çarşamba Eğercili’de hayata geçirilmeye çalışılan BES ile ilgili…
Ülkenin en verimli ovalarından biri olan Çarşamba Ovası’nda, ovaya hançer vurur gibi santral yapılması akıl, bilim ve insanlık açısından kabul edilemez bir eylemdir.
Çarşamba Ovası, Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenmiş ‘Büyük Ova’ statüsüne alınmış yegane alanlardan biridir.
Kafanıza göre her tesisi buraya dama taşı gibi kuramazsınız. Tarımsal Sit Alanı vasfı tescillenen ovaya bu tesisi getirmek tam manasıyla; Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demektir.
Sağlık açısından olan zararlarını yazmaya kalksak, 10 bin sayfalık yazı çıkar. Özetle biz karbondioksit, karbonmonoksit, azot, dioksit ve adını sayamayacağım kadar bir sürü kimyasal formüllü gazı solumak istemiyoruz. Bize toprağın ve kemrenin, çiçek ile böceğin kokusu lazım. Gerisi onların olsun.
Verimli arazilerin kirleneceği, yer altı sularının menfii etkileneceği, bitkisel materyal bitince ya da gereken ısıyı sağlamak maksadıyla katı atık ve çöp ile petrol türevlerinin de pekala yakılacağı tahmin edilen tesisin faydasından çok zararı olacağı aşikardır. Bu kadar bilim insanı, bu kadar uzman kişi yanılıyor olamaz. Bizi bekleyen, büyük bir tehlikedir. Tehlikeye dur demek her Çarşambalının, her Tekkeköy, Terme, Ayvacık ve Salıpazarlı yurttaşın, her çiftçinin, her Samsunlunun vazifesidir. Yoksa gelecek nesiller hiçbirimizi affetmeyecektir.
***
Şanlı Arma, Şanlı Forma…
Yeniden uyanış, yeniden diriliş derken Yılport Samsunspor’dan da iki kelam edelim dedik…
Daha ligin başı sayılır, bu köprünün altından daha çoook sular geçecek.
Baştan eleştirmeye, yıpratmaya, karalamaya kimsenin hakkı yok.
Takımı önüne gelen eleştiriyor, atıp-tutuyor…
Yapıcı, tutarlı, sonuca odaklı bir eleştiriyse başımız üstüne…
Ama facebook canavarlığına soyunarak, acımasız ve tahammül derecesini zorlayan üslup ve bilgi birikimsizliğine dayalı eleştiriye sabır taşı olsa çatlar.
Her takımda olabileceği gibi bizde de takımın tam oturmadığı dönemler olabilir. Biraz sabır, biraz çalışma, biraz taktik gelişimi, biraz kuvvet kazanımı ve biraz da Y.Samsunspor sevgisi katarak manzara pek ala değişir. Eminim ki değişecektir.
Allah’tan hiçbir şeyi esirgemeyen bir başkan ve ekibi ile deneyimli hoca ve kadrosu var. En büyük şansımız ve en önemli avantajımız bu…
Bize yani taraftara düşen görev maça gidemesek de o futbolcu arkadaşlara ne kadar büyük bir kulüp çatısı altında olduğunu hatırlatmak, Atatürk armalı bir formaya sahip olmanın gururunu ve onurunu taşıdığını bildirmektir.
Yalnız yine de futbolcu arkadaşların da kendilerine bu meyanda dikkat etmesi, hangi takımın topçusu olduğu bilincini tam kavraması ve uygulaması gerekmektedir.
Bakıyoruz ki bu salgın döneminde sırayla bazı topçularımızın (isim ve sayı vermiyorum) kovid-19 hastalığına yakalanmış olmaları hem kendilerine hem takım arkadaşlarına ve hem de Y.Samsunspor camiasına zarar vermekte, sıkıntı ve teknik açıdan sorunlara neden olmaktadır.
Biraz dikkat kardeşim, biraz dikkat edin kendinize…
Hem şahsınıza hem arkadaşınıza hem kulübe bu problemleri getirtmeyin. Bilinçli ve akıllı olmanız gerekli, hele de böyle imkanların yarısına bile sahip olmayan Süper Lig ekiplerinden daha iyi bir konumdaki bir ekipte, yani Samsunspor’da iseniz buna dikkat edeceksiniz...
Bu değinmek isteyeceğim ilk konu idi.
İkinci önemli konu ise; yıllardır yaşadığımız o sahnenin her sezonda tekrarı olan sıkıntılı görüntünün nasıl düzeleceği hususu…
Pek çok taraftar gibi ben de kısır oyundan, çekinceli mücadeleden, ortada kuyu var yandan geç taktikli futbol anlayışından, doksan dakikayı bir şekilde bitirelim-evimize gideli mantıklı maçlardan nefret ediyorum.
Bu takıma kim gelirse gelsin daha evvel nerede oynarsa oynasın, kariyeri, attığı, kurtardığı, döktürdüğü, kurtardığı maçları beni hiiiiiiç ilgilendirmiyor. Beni ve taraftarı ilgilendiren, beni ve taraftarın beklediği yegane şey o topçunun mücadele gücü ve azmidir. Tecrübe, maç sayısı, gol sayısı, havası, civası, atarı, tutarı bizim için 2. Plandadır.
Tabii ki hocanın ve ekibin tecrübesine, şampiyonluk yolundaki inancına katılıyoruz ve sonsuz destek diyoruz ama şunu topçuların kulağına biri fısıldasın: “Beyler bu geldiğiniz takım, bu oynadığınız takım herhangi bir ekip-alelade bir takım değildir. Beyler burası Atatürk Armalı Şanlı Samsunspor’dur…” demeli ve herkese mevkisini anlatmalıdır.
Etliye-sütlüye karışmadan, paramı alırım yan yatarım-dik bakarım diyeceksen, unutulursun…
Gününü geçirmek-emekli moduna girmek için hazırlık yapacak topçu isen ayrılırsın…
Hem karnım doysun-hem pastam dursun mantığıyla oynamayı düşünürsen yanılırsın…
Bize tekmeye kafa sokacak, adalesindeki son gücünü deparda kullanacak, terinden formayı ıslatacak ya yardan-ya serden vazgeçmeyi göze alabilecek insanlar topluluğu lazım. Para, pul düşünen varsa düşünenlerin hali ortada…
Şampiyonluk mu ?
İnanın sonunda ona erişeceğiz, ona kavuşacağız. Zor da olsa, meşakkatli de olsa, engel dolu da olsa şampiyon olacağız.
Sizinle hep beraber büyük Samsunspor taraftarıyla…
Darısı da 3. Lig temsilcimiz Çarşambaspor’un başına…