Pandemi denen illeti yaşarken bir şeyi fark ettik.
Tepemizde çatımız, balkonda perdemiz, bir kol saatiniz olmasa da eşyalarımız tam olmasa da üstümüz başımız lüks giyim markası olmasa da cep telefonumuz, arabamız son model olmasa da olur…
Ama aç kalamıyoruz be kardeşim!
Hepsinden ödün verirsin, aramazsın, giymezsin, takıp takıştırmazsın, kullanmazsın ama asla aç olamazsın!
Maalesef yaşadığımız kovid-19 salgını süreci, sosyal ve ekonomik krizler kadar hem küresel hem de ülkesel tarım sektörümüzü etkiledi. Tarım ve hayvancılık üretimi; tarladan rafa kadar allak bullak oldu. Üretim ve tedarik zincirlerinin kesintili olması, gıdaya erişilememek halkın aç kalması demektir.
Geçtiğimiz aylarda kısa süreli de olsa bazı temel gıda maddelerine erişimde sıkıntı olduysa, Allah’tan üretim-işleme-dağıtım zincirindeki fedakar insanların gayret ve çabaları karabulutları tez dağıttı.
Tüm bunlar bize tarımsal üretimin, gıdanın ve ürün güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu hatırlattı. Elbet bir gün aşı bulunur, elbet ileride ekonomi düzelir, elbet sosyal hayat kısa zamanda normalleşebilir ama yaşadığımız salgın dönemi ve bunun gibi afetler bize tedbir almamızı, tarıma alelade bir sektör gözüyle bakmamamızı-korumacı ve vazgeçilmez bir uğraşı alanı olduğunu, ülke ve dünya ölçeğinde yeni planlama ve stratejileri yapmamız gerektiğini öğretti. Öyle ki birçok ülke pandemi başlangıcında bakliyat, şeker, tahıl, yağ başta olmak üzere pek çok ihraç ürününü dışarıya göndermedi. Kendi insanı aç mı kalsın? Önce can sonra Canan…
Ama bu süreçte bazen iyi şeyler de oluyor. İnsanoğlu daha evvel önemsemediği şeylerin değerini yavaş yavaş olsa da anlıyor. Bir dilim ekmeğin, bir avuç fasulyenin, bir tabak çileğin, bir kilo patatesin değerini daha da iyi anladık. Aç kalma korkusunun birçok korkuyu bastırdığını, çocukların kursağından bir şey geçmezse ne yapacağımızı, ‘Yemek var mı?, Ne yiyeceğiz bugün?’ diye sorduklarında yanıt verememenin ezikliğini hanginiz hissetmedi?
Unutmayın pandemi ve bunun gibi olağanüstü hallerde bankamatikten bir koşu gidip çekeceğiniz para, deposunu acilen fulleyeceğiniz aracınız veya yastık altındaki altınlarınız sizi doyurmaz. İki zeytin- bir dilim peynire yanında da bir somun ekmeğine hiçbirini değişmezsiniz.
İşte bu anlattıklarımız bize yaşam açısından tarım ve gıdanın; bir sağlık, bir eğitim, bir güvenlik hizmetinden daha da önemli olduğunu gösterdi. Sağlık emekçileri ve görevleri başında şahit olanlara saygımız sonsuz. Yaptıkları unutulamaz ama tarımın emekçileri de unutulmamalı değil mi?
Sağol; tarlasındaki sebzeyi bize ulaştıran Ayşe teyze…
Teşekkürler; biçerdöver ile hasat yapan Ali dayı…
Ellerine sağlık; sütümüzü getiren Emine abla…
Çok yaşa sen emi; marketteki raflara ürünleri yetiştiren şoför İsmet…
Varol sen; fırıncı Ahmet…
Ellerin dert görmesin; kasap Rıfat…
Ürünün bol olsun; patatesci Osman…
Sağolasın varolasın; balıkçı Kamil…
Eyvallah; pazarda enva-i çeşit ürünü satan ablalar, bacılar, arkadaşlar…
Siz olmasaydınız ne üretim olurdu ne de gırtlaktan geçecek iki lokma…
Sizlerde sağ olun; mühendisler, teknikerler, tarım emekçileri, akademisyenler. Sizler de sağ olun ama şunu da açık yüreklilikle tüm topluma anlatalım:
Ucuza alalım, dışarıdan alalım zihniyetine kapılanlar önce bu zihniyeti terk edeceksiniz!
Bu bir…
En önemli stratejik sektörün tarım ve zirai üretim olduğu ispatlandı.
Bu iki…
Üretimde devamlılık ve konvansiyonel bir silaha dahi dönüşebilecek olan gıda güvenliği hususu neredeyse her şeyin üstüne yerleşti.
Bu üç…
Türk çiftçisinin üretimini arttırmak, desteklemeleri zırt-pırt işlere değil köylüye/gerçek üreticiye acilen tedarik etmek, girdileri (ilaç, gübre, mazot, tohum, fide, sulama vd…) desteklemek ve planlı üretimi hayata geçirmek…
Bu dört…
Anlaşmalı tarım, hibe ve kredi desteği, tarımsal yayım çalışmalarını geliştirmek, tarımsal genç işgücünü teşvik, tarımsal sulama ile drenaj ve kooperatifleşme gibi altyapısal birçok uygulamayı bir an önce uygulamak…
Bu da beş.
Evet şimdilik bunları bile yapsak ülkemiz bazında tarımda devrimi yaşarız. Hiç değilse eskiden okul kitaplarımızda yazdığı gibi “Dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biri” olma şerefine tekrar nail oluruz.
Ne demiş atalarımız: “Aç maymun oynamaz.”
Yeterli ve dengeli beslenen toplumun diğer sektörleri de bu dinamizmin altında şekillenir. Sağlıklı beslenen, yeterli beslenen toplumların beyin dimağı yüksek olur.
Toplumsal yaşam, sosyal hayat, sağlık, adalet, eğitim, güvenlik gibi sözcükleri hayata geçirebilmeniz için kendine yeten, üreten, kendine yetenin fazlasını da katma değer yaratarak dışa satan bir ülke olmamız ve tarımına, toprağına, davarına, kuzusuna, fındığına, buğdayına, biberine, pamuğuna, tavuğuna, balığına sahip çıkan bir toplum olmamız gerektiğini artık bir zahmet fark edelim değil mi?
Tesbit, bilgi ve önerilerin çok güzel kaleme alınmış bir makale olmuş. Başarılar diliyorum.
Ellerine,bilgilerine sağlık Selman bey. Güzeaçıklamışsın konuları. Ilgililer tarafından okunur, ciddiye alınır umarım.