Bizim hallerimiz biraz Nasrettin Hoca fıkraları kıvamındadır.
Bizim düşüncelerimiz ciddi başlar, komedi olarak sona erer.
Aklımızdakiler çoğunlukla gerçekleşmez.
Gerçekleşse de ya iş işten geçmiştir ya da gemi başka bir limana varmak üzeredir. Ülkenin kaderi bu olsa gerek.
***
Tarımda da planlananlar tutmuyor bir türlü. Yıllar evvel hedeflenen noktalar, karavanaya gitti.
Vaatler, söylemler adeta kayıplarda…
Bakın bu yıl ve önümüzdeki yıla münhasır olarak tarımsal milli gelir 150 milyar dolara, ihracat 40 milyar dolara çıkarılacaktı.
Dünyada tarımsal anlamda ilk 5 hedeflenmişti.
Sulanabilir olan 8.5 milyon hektar arazilerimiz tümü sulanacaktı.
Tüm yurtta küçükbaş hayvan yetiştiriciliği desteklenecek ve yaygınlaştırılacaktı.
Desteklemelerde havza modeli uygulanacak, bölge ve ürünler bu doğrultuda yetiştirilecekti. Bu ülke tarımı için iyi bir düşünce idi. Ancak bu da kağıt üzerinde kaldı.
Tohum ve tohumculukta dışa bağımlılık sıfırlanacak ve hatta ürettiğimiz tohumlar, ihraç ürünü olarak değerlendirilecekti. Tarımsal desteklemeler ve arazi toplulaştırma projeleri tam anlamıyla çözümlenecekti.
Sonuç?
Maalesef bir arpa boyu gidemedik.
Her fikir ve proje, buzdolabının dondurucu bölmesinde saklı kaldı. Ama tarımsal ithalatımız tersine bir seyir arz etti.
Hele de pandemi dönemiyle hem kendi yurttaşımız ve de elimizdeki zengin kaynaklardan dolayı tüm dünya ülkelerine karşın avantajda lider olduğumuz tarım sektöründeki avantajlarımızı kullanamadık.
Altın yumurtlayan tavuğumuzun yumurtasını yağda kızartıp herkesi doyuracağımıza, kümes yolunda kırdık!
3’ü 5 yapacağımıza, 2’ye indirgedik…
Artık mantıklı ve planlanan ilkelere erişim için, şu hayal alemlerinden çıkmak zorunda olduğumuzu bir kez daha hatırlayalım…
Artık ülke ve global tarım gerçeklerini kendimize kılavuz alalım…
Artık tarımın dünyada en büyük ve önemli konvansiyonel bir silah olarak kullanıldığını aklımıza kazıyalım!.
***
Fıkra bu ya;
Nasreddin Hoca'nın çok sevdiği eşeği bir gün kaybolmuş. Hoca, eşeği aramak için, kırlara doğru açılmış. Bir taraftan da bir türkü söylemeğe başlamış. Böylece dolaşıp dururken bir ahbabına rastlar. Ahbap kişi:
“Hoca böyle türkü çağıra çağıra nereye gidiyorsun?” diye sorar.
Hoca da eşeğini kaybettiğini, onu aramakta olduğunu söyler.
Ahbabı:
“Bu ne iştir Hoca efendi? Benim bildiğim, insan eşeğini kaybetti mi, feryat eder, ağlar, dövünür. Sen ise türkü söylüyorsun” der.
Hoca, ona önündeki tepeyi gösterir.
- Bir ümidim şu dağın ardında kaldı. Eşeğimi orada da bulamazsam, o zaman siz dinleyin bendeki feryadı!
***
Tarımda da beklenti ve ümitlerimiz çok fazla. Hedeflere erişmedeki sözler ve niyetler de bir o kadar önemli…
Büyük ve küçükbaş hayvan varlığımızın arttırılması, vatandaşın bol ve ucuz protein ihtiyacının karşılanması bizler için gerekli…
Aynı şekilde süt ve türevleri ile kanatlı et, yumurta ve de su ürünleri üretim-tüketim miktarlarımızın arttırılması sağlıklı bireyler sağlıklı toplum açısından gerekli…
Arazilerimizin sulanması, artan üretim varlığının katma değer ile çeşitlendirilmesi ve tarımsal sanayimizin geliştirilmesi ülke ekonomisi açısından gerekli…
Tohum, gübre ve diğer tarımsal girdi elemanlarının çiftçimize ülkemizin kendi imkanlarıyla sunulması önemli. Bu memleketin; tarlasının, arazisinin, otlak alanı, merasının, ormanının korunması her şeyden de önemli.
Bütün bu anlattıklarımız, niyet ve beklentinin ötesinde, olur mu olmaz mı diye düşünmeksizin, mutlaka yapılması, mutlaka halledilmesi gereken olgulardır.
Yani şansa bırakılmayacak, kaderine terk edilmeyecek kadar önemli kavramlardır.
İşte bu aşamada niyetimiz ciddi manada şöyle olmalıdır:
-Tarım ve üretimin gereken değeri ve desteği esirgenmeyecek.
-Tarım alanları sanki savaştaymışız gibi korunacak.
-Güvenilir, sağlıklı ve erişilebilir gıdaya erişim öncelikli hedef olacak, ithal ürün düşünülmeden kendi kendine yeten ülke markası yeniden kazanılacak.
-Tarımsal üretim girdilerinde gereken kolaylık ve vergi indirimleri ivedilikle hayata geçirilecek.
-Kooperatifçilik ve örgütlenmeye hız kazandırılacak.
-Doğaya ve çevreye saygı kapsamında faaliyetler düzenlenecek.
-Ve her şeyden önemlisi bütün bu düşüncelerde ısrarcı olunacak, sebat edilecek, kamuoyunun izlenimine açılacak, gelişmeler tartışılacak ve ciddi manada ısrarla yürütülecek.
İşte o zaman niyet ve amel de daha iyi tartışılabilir, daha iyi görülebilir ve daha iyi değerlendirilebilir. Niyetin, samimiliği ve ciddiyeti tescillenebilir.
***
Düşüncelerimiz Nasrettin Hoca’nın göle çalınan yoğurt mayası kıvamında…
Beklentilerimiz büyük ve çok güzel.
Bu yoğurttan ben bir kaşık yerim ama vatandaşlarım için sofraya gelsin istiyorum.
Onlar da yesin, kana kana yesin, doysun istiyorum. İsteğim yalnızca bu!
Zor ve güzel ülkemin insanının, çiftçisinin, emekçisinin daha iyi yaşamasını dilerken, hep palavra ve yalanlara maruz kaldığımızı görüyorum.
Bu ülke ile ilgili nasıl iyi bir şeyler düşlesem, kısa bir süre sonra yaşadığım hayal kırıklıklarının artıklarını süpürürken kendimi buluyorum.
Memleketin ilerlemesindeki engelleri gördükçe, umutlarımı yeniden toprağa gömüyor, yeniden filizlenmesini bekliyorum.
Olmayacak duaya el açıp “Amin” derken, içimden de Nasrettin Hoca’nın fıkralarındaki beklentilere-umutlara dair dileğindeki gibi şunu mırıldanıyorum:
“Ya tutarsa…”
tüm yorumuna katiliyorum carsamba sulamasını nasil bey yenicedeki elektirik santralcileri engellerse tarımın gelişmesinler tarım ve gıda urunlerini ithal edenler tarımın gelişmesini eklemiyor mv ve yakınlarını ek işi olmasın tarım duzelilr