"Çukur evimiz, İdris babamız."
Bu sloganı bilmeyen, duymayan kalmadı...
Bir televizyon kanalında yayımlanan Çukur dizisi, son üç yılda televizyon tarihine geçti.
Bol silahlı, bol kavgalı, bol ölümlü sahneleri ile dikkatleri üzerine çeken dizi aynı zamanda illegal konuları işlemesiyle de bol reyting aldı.
Dizinin gerçek karakterlerden alıntı olduğu iddiası da bir hayli ilgi çekici...
Eskilerin tanınmış mafya babası Kürt İdris'in hayatından esinlendiği iddia edilen dizide, öyle karakterler ve olaylar var ki aslında her birisi üzerine sayfalarca tahlil yapılacak derinlikte...
Dizi, ekranlarda sevildi, izlenme rekorları kırdı ve kırmaya da devam ediyor.
Peki, içinde bol vurdu kırdı, silah olan, her bölümünde birilerinin "çata patta" öldüğü bu diziyi, izleyici neden sevdi?
Son bir kaç yazıda bir kültür sorunu üzerinde duruyorum, boşlukta olduğumuzu, bu boşlukları doyduran en ufak bir şeye ise gönlümüzün aktığını anlatmaya çalışıyorum.
İşte, toplum da içindeki boşluğu dolduracak emareler bulduğu için bu diziyi çok sevdi.
Neydi bunlar?
Öncelikli olarak hepimizin özlemini duyduğu bir ortamı yaşattı bize bu dizi: "Mahalle olmayı"
Dizi, temelinde ele geçirilmeye çalışılan bir mahallenin hikayesi aslında.
Ama öyle bir mahalle ki herkesin birbirini tanıdığı, dertlerini sıkıntılarını bildiği, kimi zaman o mahalle insanları için canlarını verebilecekleri, kenetlenmeyi, dayanışmayı her koşulda sağladıkları bir yer onlar için Çukur.
Taa çocukluktan başlayan bir sahiplenme, bir sevda aslında.
İşte böylesi mahallelerde yetişen son jenerasyon ve öncesi, bu sebeplerden ekran başına kitlendi...
Oradaki dayanışmayı özledi, çevresine baktı, sitelerde sürdüğü yaşamı sorguladı ve özlemini belki de bu dizi ile geçirdi...
Peki, başka ne vardı bu bol aksiyonlu dizide?
Müzikler...
Mahsuni Şerif'ten, Neşet Ertaş'a, Aşık Nurşani'den, Musa Eroğlu'na kadar; artık bırakın televizyonlarda görüp dinlemeyi, radyolarda bile çalınmayan, popüler kültürün saçma salak şarkıları arasında kaybolup giden birbirinden değerli şarkıları, türküleri gün yüzüne çıkardı.
İşte izleyiciyi tam on ikiden vuran hamle de buydu...
Her bölümde ayrı bir türkü, ayrı bir hikayeye şahit olduk.
Diziyi izleyenler, yazının bu satırlarında şu sahneyi hatırlayacaktır: "Mihriban."
Peki, başka neler var?
Eski tip mafya babalarına duyulan özlem...
Şimdiki zamanda herkes mafya, eli silah tutan kabadayı...
Ama eskinin gerçek mahalle kabadayıları öyle miydi?
Ne yapıyor bu dizideki "İdris Babamız"...
Kadın ticaretini yasaklıyor, "Uyuşturucu benim mahalleme giremez" diyor...
Elbette ki diğer işlere müdahale etmiyor ama bu iki durum bile izleyiciden puan almaya yetiyor.
Çünkü bu iki alan, tüm toplumun vicdanını yaralayan, gençleri, kadınları hatta ve hatta çocukları bile pençesine alan bir sorun.
Vicdanları sızlatan hikayelere gebe iki durum.
Başka detaylar da var tabii ki dizide...
Her bölümde güncel konulara ilişkin duvar yazılarının olması da yine izleyiciden tam not alıyor.
Organ bağışı ile ilgili duvar yazıları...
Kadına şiddete yönelik duvar yazıları...
İlik nakli ile ilgili yazılar...
Ve daha niceleri...
İzleyicinin dikkatini çekiyor...
Kısacası Çukur'u birçoğumuz içinde "çata pat" olan bir dizi gibi değil, özlemini duyduğumuz şarkıları, mahalle kültürünü, dayanışmayı, eskiyi hatırlattığı için izliyor ve seviyoruz.
Yoksa alelade bir vurdu kırdı dizisi gibi okumaya kalkarsak, elimizde avucumuzda bol kurşun, bol ölümden başka da bir şey kalmaz.
Elbette ki bu yönleri ile olumsuz birçok tabloyu da barındırıyor...
Onu da başka bir yazıda ele almak isterim ancak televizyon sektöründe bu "çata pat" olayı olmadan reyting kazanılmayacağını da unutmamak gerekiyor.
Biz, kötünün içindeki iyileri görmekle mükellefiz.
Özlemimizi giderdiği için hepsine teşekkür ederiz.
O zaman yineleyelim.
"Çukur evimiz, İdris babamız."