Ülkemizde var olan tarih bilinci yıllardır tartışıla gelmiş bir husustur.
Bu konu üzerine fazlası ile kitaplar yazılmış, söyleşiler, panel ve oturumlar düzenlenerek anlatılmaya çalışılmıştır. Teknolojinin gelişmesine paralel olarak imkanlar dâhilinde dizi ve film sektörü de bu hususta işe el atmıştır. Her ne hikmetse senaristlerin yazdıkları profesörlerin yazdıklarından daha önde tutulur olmuştur.
Bu konuda maalesef ülkemiz okuma ile duyma ve görme arasındaki tercihini duyma ve görmeden yana kullandığından dizi ve filmler kadar akademisyenlerin güzide çalışmaları etki edemiyor.
Aslında benim buradaki eleştirim film sektörüne değil şahıslara yönelik. Senaristler ve oyuncular üstlendikleri mesleklerin gereklerini yerine getirirken onları izleyen bizler anlatılan her şeyin gösterildiği gibi olduğuna o kadar çok inanıyoruz ki yapılan işin biraz da izlenmeye yönelik reyting skoruna etki etmeye yönelik olduğunu ve tarihi kişilerin efsanevi yönlerinin ya da var olup olmaması hususunda bir kanıtın bulunmadığı şahsiyetler ortaya çıkarıp izlenmesini arttırmaya yönelik olduğunu göz ardı ediyoruz.
Tabiî ki de anlatılanların doğruluk payları vardır ama insanların var olan geçmişi anlatan kişilerde duygu ve düşünceleri olan insanlar olduğundan yazılanların yazan kişinin milliyeti, dini, içinde bulunduğu sosyal düzenden kaynaklı olarak objektifliği tartışma konusu iken oluşturulan senaryolar da bu durum söz oluyor.
Zaten toplum olarak okumaktan ve araştırmaktan yana sıkıntılarımız mevcut iken önümüze koyulanlar ile yetinmeyi ve buna inanmayı tercih eder yapıda olduk. Bunun çok büyük sıkıntılarını yaşamaktayız.
Misal İstanbul’un fethi üzerine yıllar önce yapılan filmlerden birinde tarihi olarak varlığı rivayet olan Ulubatlı Hasan’ın sancağı diktiği vakitte oklar bedenine gelirken metrelerce uzaklıktaki abla ile göz göze gelirken ablanın daha önceden bir nikah sahnesi olmadan karnını tutması bir tek bana mı manidar geldi bilmem.
Yine bir dönemde milyonların konuştuğu birçok tartışmalara sebebiyet veren bir devre damga vuran Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatını anlatan dizide var olan gerçekçilikten uzak senaryolar olmuştur. Bu gibi hususlarda asıl anlatmak istediğim milli ve manevi değerlerimize yapılan art niyetli yapılanlara karşı uyanık olmak gerek.
Artık devir bu tür medya organları ile sinema ve diziler ile ortaya çıkan değerlerimizi yok etmeye yönelik çalışmalara göz yummamak ve uyanık olmak gerekir. Her duyulana, anlatılana inanmadan araştırma yaparak farklı kaynaklardan, farklı ağızlardan araştırılıp öğrenilmesi gerekir. Bu tür dizi ve filmlerin belki de tek iyi yanı bazı hususlarda insanları araştırmaya ve sorgulamaya itmesidir.
Sokakta, haberlerde, sosyal mecralarda sıkça konuşulması daha doğru bilgilere ulaşılmasına sebebiyet vermektedir. İşin en büyük kısmı tarihçilere ve konusunda uzman olarak nitelendirilen kişilere düşmektedir. Bizlerin araştırmadan izlenilmesini arttırmak için bilgi kirliliği içerisinde bulunan dizi ve filmlerin değil daha ziyade araştırarak, sorgulayarak yapması gerekmektedir.
Tarihçilerimizde ve bu konuda sorumlu kişiler de yapılan bilgilendirmelerde akademik dili değil de halk dilini koşuşarak geçmişin bağını iyi kurarak toplumu geçmişin yansımasını kırılmalar olmadan geleceği sağlam şekillendirmek zaruridir.