Tarihte ismi birçok kaynakta Antakya olarak gecen ve Türkiye Cumhuriyetinin 1939 da bir vilayeti olan Hatay Türklerin Anadolu'yu yurt edinme mücadelesinde önemli fetih noktaları arasında sayılmaktadır. Doğu Akdeniz'in güvenliği ve hâkimiyeti anlamında çok önemli bir stratejik noktayı oluşturur.
Hrıstiyanlar ve Müslümanlar arasında pek çok çatışmalara sahne olan Hatay bazı Türk devlet ve beylikleri arasında da siyasi çatışmalara sahne olmuştur. Hatay 1096 yılında başlayan Bizans kışkırtması Haçlı (Hristiyan Katolik devletlerin ortak ordusu) seferlerinin hedeflerinden biri konumundaydı. Farklı dinden ve farklı milletlerin bir arada yıllarca yaşaması Hatay'da yeni bir kültürün ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Uzun zaman Osmanlı yönetiminde kaldıktan sonra dünyayı sarsan sömürgecilik ve pazar arayışına giren emperyalist devletlerin göz koyduğu bir nokta haline gelmiştir.
I. Dünya savaşı sonrasında imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası başlayan işgallerle Hatay da yeni bir dönemece girmiştir. İngilizlerin İşgal edip Fransızlara bıraktığı Urfa, Antep, Maraş şehirleri ile Adana ve Hatay Fransızların Doğu Akdeniz'de hâkimiyet alanı kurmak için işgal ettikleri şehirlerden biri olmuştur. Mondros sonrası Anadolu'da başlayan işgallere karşı ilk direniş yine bu şehirde Hatay'ın Dörtyol ilçesinde Fransızlara karşı başlayarak diğer şehirlere de örnek olmuştur. Milli mücadele sırasında süren onca mücadelenin ardından Batı Cephesinde alınan Sakarya Meydan Muharebesi galibiyeti ile Fransa ve TBMM arasında imzalanan Ankara Antlaşması ile 1921 yılında çizilen Türk-Suriye sınırının dışında kalmıştır.
Fransız mandasında bulunan Suriye'ye bağlı olarak oluşturulan bir Özerk( yarı bağımsız (iç işlerinde serbest dışarıda Fransız mandası Suriye'ye bağlı) yönetim oluşturulmuştur. Türk devleti özerk yönetim içinde kalan Türk vatandaşların haklarını korumak adına Türklerin Türkçe konuşma ve eğitim alma haklarını koruma altına alırken dini ve kültürel yaşantısını da koyduğu maddelerle güvence altına almıştır. Bu antlaşma Milli mücadelenin başarı ile sonuçlandırıldığı ve 24 Temmuz 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşmasında da aynen kabul etmiştir.
Bu olay aslında 1918 Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalanması ile dağıtılan Osmanlı Mebussan Meclisinin 1920 yılında tekrardan açılması ile kurulan Felah-ı Vatan Grubunun girişimleri ile kabul edilen Misak-ı Milli (milli ant-yemin) kararları içerisinde açıkça belirtilen "Mondros imzalandıktan sonraki sınırlar bir bütündür bölünemez" maddesiyle belirtilen milli sınırların dışında kalmıştır. Lozan'da milli sınırlardan taviz olarak verilmek zorunda kalan Hatay için talih 1935 yılına yaklaşıldığında dönmeye başlayacaktır.
Almanya ve İtalya'nın I. Dünya savaşında elde edemedikleri emellerini savaş sonrası elde edebilmek için yaptıkları yayılmacı politikalar yeni siyasi yapılanmalara neden olmuştur. Aynı coğrafyayı paylaşan Fransa ile yayılmacı Alman ve İtalyanların girişimleri Fransızları sınır güvenliğine önem verirken manda yönetimi kurduğu topraklardan çekilmeye başlamıştır.
Bu çekiliş esnasında Özerk bir yönetim olan Hatay Türk devleti tarafından gündeme taşınmıştır. Türk devletinin de üyesi olduğu Milletler Cemiyetine konu taşınmıştır. Yapılan müzakereler neticesinde Hatay halkına verilen üç tercihle referanduma gidilmiştir. Bu süreçte ya kalıcı olarak Suriye topraklarına bağlı kalacaklar, ya kalıcı olarak Türk Cumhuriyeti yönetimine bağlı olunacak ya da üçüncü tercih olan bağımsız bir yönetim kurulup devlet olma seçeneği sunulmuştur. Hatay'da özerk yönetim içinde kendi benliği ve kimliğini korumuş olan Hatay halkı, Türkiye Cumhuriyetin desteğini her daim yanında hissetmiştir. Her mecrada Türk yurdu düşman eline teslim edilemez denilerek Hatay haklının yanında olunduğu vurgulanmıştır.
Fakat Hatay halkının bu tercihlerde secim yaparken sömürü düzenini oluşturmuş ve onun uzantısı konumundaki mandacılık düşüncesinde Hatay'ın direkt Türk devletine bağlanmasını kabul etmeyecekleri ön görülmüştür. Bu düşünce içinde yapılan planlı bir çalışma ile ilk önce bağımsızlık düşüncesi ile yola çıkılmıştır. Halk Hatay'da kurduğu bağımsız bir yönetim ile devletleşmiştir. 1938 yılında Cumhuriyet olan Hatay 1939 yılında başlayan II. Dünya savaşındaki karışıklıkları fırsat bilerek ezelden beridir Türk yurdu olan ve Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alan bölge Hatay Ulusal Meclisinin aldığı karar ile Anavatana bağlanmıştır.
Bu sürece kadar Fransız işgaline karşı Kuvâ-yi Milliye komutanlığı ve Hatay Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başkanlığı gibi çok önemli görevler icra ederek Hatay Halkının varlığını ve kimliğini korumasında etkili olan ve Hatay'ın devletleşerek 1939 yılında yaşanan siyasi çatışmalar içerisinde Türk devletine bağlanmasında Hatay'ın ilk ve tek Cumhurbaşkanı olan Tayfur Sökmen'in payı yadsınamaz. Yapılan tüm stratejik hamlelerin içerisinde yer alan Tayfur Sökmen bu süreçte çok büyük bir stratejik görev üstlenerek Hatay'ın anavatana bağlanması hususunda üzerine düşeni layıkıyla yerine getirmiştir. Daha sonraki süreçte kendisi çeşitli dönemlerde Antalya ve Hatay milletvekili olarak TBMM'de görev alarak hizmetlerine devam etmiştir.
1980 yılında 88 yaşında vefat ettiğinde çeşitli milli cemiyetlerin kuruluşu ve başkanlığını yapmanın yanında Hatay'ın anavatana katılmasında girişilen siyasetin içinde Hatay'ın İlk ve tek Cumhurbaşkanı görevini yaparak sorunsuz olarak Hatay meselesini milli politikaya uygun çözüme kavuşmasında büyük emek sahibidir. Tek hedefin milli çıkarlar olduğu milli birlik ve beraberlik içinde yürütülen Hatay meselesi ve bu meselede emeği gecen vatan evlatlarına minnet borcumuzu ödemek her dönem her vatan evladının boynunun borcudur. Bu borç kıyamete kadar ecdadımızın bize yegane mirasıdır.