Tarih insanlar kadar insanların hayatlarına dokunan çeşitli materyalleri, eşyaları, binaları ve tarihi mekânları da konusu içerisine almaktadır. M.Ö 3200 yılında duyulan ihtiyacın bir ürünü olarak Mezopotamya medeniyeti Sümerler tarafından yazı ortaya çıktığı söylenmektedir. Ki bu konuda yazıyı sistemli bir şekilde kullanışı bu dönemde olmuştur.
Yoksa yazı hiç yok idi de tamamıyla ortaya koyan Sümerler dememiz doğru olmaz. Mezopotamya merkezli sistematik bir şekilde ortaya çıkan yazı farklı medeniyetlerle çeşitli münasebetler (savaş, göç, ticaret ) ile etkileşime girilerek yaygınlaşmıştır. Yazı yeni medeniyetlerin de katkısı ile gelişerek günümüz haline gelecektir.
Kullanıldığı her zamandan bizlere kaybolmayan ve kıyas yapacağımız bilgiler sunarak geçmiş devirler hakkında bilgiler edinmemizi sağlar. Devletlerarası yazışmalar, kişilerin mektuplaşmaları ve yazılan birçok resmi ve özel kitaplar bu anlamda bizlere eşsiz bilgiler sunmaktadır.
Buraya kadar her şey çok güzel peki ya yazının aktif kullanılmadığı dönemler hakkında ya da yazı kullanılmış olsa dahi üzerinde yazı bulunmayan materyaller bizlere ne diyor. İşte burada başka bir sanat başlıyor.
Bu konuda tarihin geçmişi içinde kalan ve yaşanmışlıklara tanık olan eşyaların da kendine özgü bir dili vardır. Bu dili anlamak yazılı belgeleri okumak kadar mühimdir. Üstünde yazı dahi olmasa dönemin özellikleri hakkında bizlere çok önemli bilgiler sunar. Bizler tarihe yardımcı olan birçok bilimden bu konuda faydalanır.
Mesela karbon 14 testi ile bulunan materyalin yaşını yani hangi yılda oluştuğunu, var olup yaşadığını ortaya koyarken, nümizmatik devletlere ait paraları, heraldik mühür ve armaları inceleyerek bizlere toplum ve devletin yaşadığı dönem hakkında eşsiz bilgiler veren bilimlerden sadece birkaçıdır.
Peki, üzerinden uzun yıllar geçen ve üstüne yığılmış tonlarca toprağın altından gün yüzüne bu materyallerin çıkması konusunda tarihe yardımcı bilim arkeolojidir. Aslında tarihte değeri çok sonradan anlaşılan ve henüz tam istenilen noktada gelişimi sağlanamamış durumdadır.
Ülkemizde yapılan arkeolojik kazıların birçoğu planlı bir şekilde yapılmamıştır. Bağında bahçesinde çalışan amca ve teyzelerin tesadüf üzere buldukları materyallerden yola çıkarak yıllar sonra Avrupalı devletlerin fon sağladığı yabancı arkeolog ve şirketler tarafından bu kazılar gerçekleştirilmiştir.
Hatta bu teyze ve amcalar tarlayı sürerken traktör ya da sabanların demirine takılan tarihe yön verip ışık tutacak materyalleri bu bir işe yaramaz deyip tarla kenarına atması ya da cinsine göre yapılan yeni bir oluşum (ev, ağıl vb.) içerisinde kullanmıştır.
Ya da bulunan malzemeler çıkar elde etmek amacıyla para karşılığı bazı kişilere satılmaktadır. Özellikle kısa zamanda maddi bir kazanç sağlamak isteyenlerin halk arasında defineci dediğimiz kişilerin bulduğu çeşitli eserler illegal yollar ile satılmaktadır.
Yine bu mantık ile bu arkeolojik kazıları bizim topraklarımızda yabancı kişiler yaptığından bulunan ve Anadolu tarihine ışık tutacak materyalleri yurt dışına kaçırarak oradaki müzelere satarak ekstra bir kazanç elde etmek için bizim üzerinde yaşadığımız ve tüm insanlığın ortak tarihi satılmaktadır.
Henüz tam manası ile tarihin yazıdan önce ve sonra olsun fark etmeksizin aydınlatılmasında yapılan çalışmalar yeterli değildir. Her bölgeyi her metreyi dünyada kazak dahi bu var olan sır aydınlatılamayacaktır. Lakin merak edilen konular her zaman yazılı eserler ile aydınlanamıyor. Bu sebepten eşyanın dili önemlidir.
Bazen kırıp bir köşeye attığımız bazen kızgınlığımızı çıkardığımız kötü veya iyi tüm duygu ve düşüncelerimize şahitlik ettiklerinden önemlidirler.
Kişilerin yazdığı yazılar içinde bulunduğu sosyal grup, ait olduğu dini yapı ve sahip olduğu milli kimlikten dolayı hep bir sübjektif (öznel) tarafı olurken eşyalar böyle bir hissin içinde olmadığından bize verdikleri her bilgi objektif (tarafsız) oluyor. Yani geçmişimizi net bir şekle yorumlamamıza yardımcı oluyor.
Üzerini yurt edindiğimiz bu topraklarda bize kalan dünya mirasının da sahibi olarak kendimizi görmeliyiz. Başka milletlerin ve devletlerin bizim topraklarımızdaki dünyanın ortak kültürünü bizim topraklarımızda ziyaret etmeleri gerekir.
Bu sebepten kendi milli arkeologlarımıza destek olarak bu konuda milletimizin hakkıyla bilinçlendirilmesi elzem olan bir husustur.