Avrupalılar ne kadar teşekkür etseler azdır. Neden mi? Bugün üstünde yaşadıkları teknolojik mirası onlara Türkler ve Müslümanlar armağan etmiştir. Bunu anlamak için biraz geçmişe gidelim. Sizinle iki vakıayı paylaşacağım. Birincisi 1453'te diğeri ise 1492’te vukua gelmiş iki olaydır.
İlk olarak hepimizin malumu olan şanlı tarihimizin timsali Fatih Sultan Mehmet Han’nın (II. Mehmet) 1453’te Konstantiniyye'yi (İstanbul) fethidir. Fetih sonrası Doğu Roma'nın (Bizans) hizmetinde bulunan bir kısım bilim ve ilim adamlarını Fatih fethettiği şehirde kalmaya ikna edemeyince gittikleri Avrupa coğrafyasına birikimlerini de beraberlerinde götürmüşlerdir. Özellikle İtalya bilim insanları tarafından tercih edilmiştir. İtalya’nın tercih edilmesinde Akdeniz’de önemli bir uğrak noktası olması hasebiyle diğer Avrupa ülkelerine nazaran birçok milletin birlikte yaşamaları özgür düşünce sistemini beraberinde getirmiştir. Bu durum İtalya’yı ön plana çıkarmıştır. Bu olay daha sonra ortaya çıkacak olan Rönesans hareketi için ön hazırlık oluşturmaktadır.
İkinci olarak pek bilinmeyen 1469 yılında İspanya'da siyasi birliği kurmak adına Kastilyalı İsabel ile Aragonlu II. Fernando’nun evlenmesidir. Siyasi birlik kurulduktan sonra Avrupa’daki diğer dini unsurlara savaş ilan ederler. Bundan Endülüs’deki (İspanya) son İslam devleti olan Beni Ahmer Devletide nasibini almıştır.1492 yılında Beni Ahmer Devleti üzerine yapılan sefer sırasında Hrıstiyanlar eline geçirdiği her yeri yıkıp, yağma ederler. Bu karışıklık içinde dünya üzerinde iki adet bulunan ve Bağdat’ta bulunan Abbasiler tarafından oluşturulmuş kütüphane Moğollar tarafından yok edilişiyle “ki anlatılanlara göre Dicle nehrinin mavi suları günlerce siyah mürekkep aktığı rivayet edilmektedir”. Tek kalan ve Bağdat’dakinin eşi olan İspanya (Endülüs) de bulunan Cordaba(kurtuba) kütüphanesi Hristiyan dünyasının eline geçmiştir. Buradaki eserler vakit kaybedilmeden Arabça’dan Latinceye transkript edilmiştir. Böylece İslamiyet’in doğuşuyla başlayan bu muazzam bilgi birikimi Avrupa’nın hizmetine girmiştir. Ayrıca dikkate şayan olan şey bu iki olayın aynı yüzyılda gerçekleşmiş olmasıdır. Tercüme edilen bu eserler 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupa’yı etkisi altına alan Reform ve Rönesans hareketleri ile birleşmiş eğitimde kilisenin etkisinin kalkması ve skolastik düşüncenin de yıkılmasıyla Türk-İslam alemi yerinde saymaya Avrupa ise ilerlemeye başlamıştır. Böylelikle Avrupa bu iki olay vesilesi ile elde ettikleri birikimi katlayarak giderken biz elimizdeki ile yetinmeyi başarmışız. Türk-İslam dünyasının en büyük yanlışı böbürlenmek ve kendini 1500’lerin o ihtişamlı devleti olarak görmesiyle gelişme için caba sarf etmemesi olmuştur. 18. ve 19. yüzyıllarda dönem dönem kalkınmak ve gelişmek için hamleler yapılsa da yeterli olmamıştır.
Evet, görüldüğü minval üzere Avrupa’ya hizmet eden doğu medeniyeti kendi birikimine sahip çıkamamış. Teknolojik ülkelere muhtaç durumunda kalmıştır. Durum böyle iken Avrupa medeniyetin beşiği deyip göğüs kabartıyor bazılarımız. Utanmasalar bunca sene boş geçirdikleri günlerin yevmiyesini isteyecekler. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Evet arkadaş dost acı söyler. Elinizi taşın altına koymadıkça hiçbir şey değiştiremezsiniz, kurulan bu dünya düzeninde. Kendi kültürümüzden, manevi değerlerimizden uzaklaştıkça geri kalmışlık, cehaletle beraber katlanarak devam edecektir. Bir an önce silkinip özümüzü bulmamız gerekmektedir.
İNSTAGRAM: uzeyr_hoca
mail: [email protected]
Güzel bir yazı ve bakış açısı. Tebrikler Üzeyir Hoca.