İnsanlığın var oluşundan başlayarak günümüze kadar toplu halde yaşamanın neticesi olarak devletleşme denilen bir yapı ortaya çıkmıştır. İnsanın olduğu her yerde fikir ayrılıklarının ve anlaşmazlıkların olması tabidir. Bu anlaşmazlıklarda insanların kurduğu devlet denilen otorite çözüm merkezi olarak karşımıza çıkar.
İlerleyen süreç içerisinde devlet denilen otoritenin varlığını bozulmadan sürdürebilmesi toplum huzurunun da devamının temel dayanağıdır. Sadece toplumun huzuru değil milletlerin; kültürünü, tarihini, inancını ve milletin varlığının devamlılığı için devletin bekası aslolandır. Devletlerin bekası için yapılan birçok şey günümüzde çağ dışı olarak görülmektedir. Lakin bu hususta bilhassa Türk devletlerindeki uygulamalar ile Türk-İslam devletlerindeki kararlar bu tartışmaların göbeğindedir. Kaç bin yıllık devlet geleneği olan milletimizin varlığı her daim korunması gerekmektedir. Ferasetli yöneticilerimizin devlet otoritesini sağlamak ve bekasının devamlılığı adına içlerini acıtsa da aldığı tedbirler bu minval üzeredir. Ki Orta Asya Türk devletlerinde devlet yönetimi ile hanedanın tüm erkekleri yönetimde hak sahibi olduğundan her hükümdar değişiminde kendilerinin de hak sahibi olduğunu ileri sürerek taht mücadelesine karışmıştır.
Bu mücadele hem devletin siyasi gücüne hem de otoritesine zarar veriyordu. Bu mücadele sadece hükümdar değişmelerinde değil düşman devletlerin kışkırtmaları ve iç siyasete müdahalesi ile bazı hanedan üyeleri taht mücadelesine kalkışmışlardır. Bütün bu mücadeleler devletin bekası meselesini ortaya koymaktadır. Bu var olan hanedanlık yapısı farklı uygulamalar ile Osmanlı devletine kadar süre gelmiştir. Fakat bu uygulamanın devletin bekasına ve varlığına zara vermesinden kaynaklı olarak Sultan I.Murat devletin hanedanın ortak yönetimi değil baba ve oğullarının yönetimi olması gerektiğini ortaya koymuş böylece bir nebze beka meselesini çözmüştür.
Fakat ilerleyen süreçte kardeşlerin de devletin yönetiminde bir birleri ile mücadelesi yeni bir beka meselesini ortaya çıkarmıştır. Bunun Osmanlıda en çarpıcı örneği 1402 tarihinde yaşanan Ankara savaşı ile başlayan 11 yıllık fetret devri dediğimiz başsızlık dönemindeki dört şehzadenin taht mücadelesi olmuştur. Osmanlıda bu hususta hep eleştirilen Fatih Sultan Mehmet Hanın çıkardığı Kanunname-i Ali Osman adlı kanunda kardeş katlinin devletin bekası için Vacip olduğunu belirtmiştir. İlk bakışta insanı biraz şaşırtsa da üstüne söylenen birçok yanlış yorum söz konusudur. Bu düşüncede yapılan yanlış devletin bekası meselesinin anlaşılamamasından ve dönemin şartlarıyla konusun değerlendirilememesinden kaynaklı olduğu kanısındayım.
Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul'u fethettikten sonra devlet otoritesini ve kurulan imparatorluğun varlığını devam ettirebilmesi için bu tür sert tedbirler almak zorunda kalmıştır. Bu tedbirleri almasında kardeşinin İstanbul'un fethi esnasında Bizans saflarında yer alması devlet otoritesine zarar verdiği sebebi ile etkili olduğu çok aşikârdır. Ki Fatih'in aldığı bu tedbirlere binaen oğulları II. Beyazıt ve Cem Sultan arasında yaşanan mücadele devleti yükseliş devrinde duraklama dönemi yaşatmıştır. İlerleyen süreç içerisinde devletin yönetim anlayışında yaşanan değişimler ile devletin bekası adına taht mücadelelerini ortadan kaldırmaya yönelik I.Ahmet döneminde çıkarılan Ekber ve Erşet sitemi yani şehzadelerden yaşça en büyük ve en olgun olan tahta geçmesi için düzenleme olmuştur. Bu düzenleme bir sorunu da beraberinde getirmiştir.
Bu sorun sancağa çıkma usulü ile tahta geçen son padişah II. Mehmet ile başlamış ve Ekber-Erşet sistemi ile tamamen ortadan kalkmasıyla hâsıl olmuştur. Bu olay neticesinde tecrübe sahibi olmadan tahta çıkan şehzadelerin sarayda kendilerini nasıl ve ne kadar yetiştirebilme kabiliyetine göre devletin bekası sağlanmaya çalışılmıştır. Bu beka günümüzde de var olan ve kıyamete kadar var olacak olan bir meseledir. Bu meselede devletin sağ salim devam edebilmesi için elzem bir husustur.
Gerektiğinde Fatih gibi sert tedbirler alınması şarttır. İnsan doğası gereği gücü isteyen ve güç sahibi olmaya namzet bir adaydır. Bu konuda devletin bekası kimsenin hırsına ve hevesine bırakılamayacak kadar kutsaldır. Her dönemde işin ehli olan kişiler ve ferasetli şahısların devletin yönetim kademelerinde bulunması şarttır. Bizim devletin yönetiminde bizlerin asıl baktığı husus kişiler değil devletin ve milletin bekasıdır. Her kim ki devletin ve milletin bekasına tasallut olur ise binlerce yıllık devlet geleneğine sahip milletimiz her zaman art niyetli olan kişiler ile ve feraset sahibi kişileri ayırmaya muktedirdir. Milletimiz her dönemde devletinin de kendinin de bekasını sağlamış ve sağlayacaktır.
Vesselam...
BEKA MESELESİ
İnsanlığın var oluşundan başlayarak günümüze kadar toplu halde yaşamanın neticesi olarak devletleşme denilen bir yapı ortaya çıkmıştır. İnsanın olduğu her yerde fikir ayrılıklarının ve anlaşmazlıkların olması tabidir. Bu anlaşmazlıklarda insanların kurduğu devlet denilen otorite çözüm merkezi olarak karşımıza çıkar.
İlerleyen süreç içerisinde devlet denilen otoritenin varlığını bozulmadan sürdürebilmesi toplum huzurunun da devamının temel dayanağıdır. Sadece toplumun huzuru değil milletlerin; kültürünü, tarihini, inancını ve milletin varlığının devamlılığı için devletin bekası aslolandır. Devletlerin bekası için yapılan birçok şey günümüzde çağ dışı olarak görülmektedir. Lakin bu hususta bilhassa Türk devletlerindeki uygulamalar ile Türk-İslam devletlerindeki kararlar bu tartışmaların göbeğindedir. Kaç bin yıllık devlet geleneği olan milletimizin varlığı her daim korunması gerekmektedir. Ferasetli yöneticilerimizin devlet otoritesini sağlamak ve bekasının devamlılığı adına içlerini acıtsa da aldığı tedbirler bu minval üzeredir. Ki Orta Asya Türk devletlerinde devlet yönetimi ile hanedanın tüm erkekleri yönetimde hak sahibi olduğundan her hükümdar değişiminde kendilerinin de hak sahibi olduğunu ileri sürerek taht mücadelesine karışmıştır.
Bu mücadele hem devletin siyasi gücüne hem de otoritesine zarar veriyordu. Bu mücadele sadece hükümdar değişmelerinde değil düşman devletlerin kışkırtmaları ve iç siyasete müdahalesi ile bazı hanedan üyeleri taht mücadelesine kalkışmışlardır. Bütün bu mücadeleler devletin bekası meselesini ortaya koymaktadır. Bu var olan hanedanlık yapısı farklı uygulamalar ile Osmanlı devletine kadar süre gelmiştir. Fakat bu uygulamanın devletin bekasına ve varlığına zara vermesinden kaynaklı olarak Sultan I.Murat devletin hanedanın ortak yönetimi değil baba ve oğullarının yönetimi olması gerektiğini ortaya koymuş böylece bir nebze beka meselesini çözmüştür.
Fakat ilerleyen süreçte kardeşlerin de devletin yönetiminde bir birleri ile mücadelesi yeni bir beka meselesini ortaya çıkarmıştır. Bunun Osmanlıda en çarpıcı örneği 1402 tarihinde yaşanan Ankara savaşı ile başlayan 11 yıllık fetret devri dediğimiz başsızlık dönemindeki dört şehzadenin taht mücadelesi olmuştur. Osmanlıda bu hususta hep eleştirilen Fatih Sultan Mehmet Hanın çıkardığı Kanunname-i Ali Osman adlı kanunda kardeş katlinin devletin bekası için Vacip olduğunu belirtmiştir. İlk bakışta insanı biraz şaşırtsa da üstüne söylenen birçok yanlış yorum söz konusudur. Bu düşüncede yapılan yanlış devletin bekası meselesinin anlaşılamamasından ve dönemin şartlarıyla konusun değerlendirilememesinden kaynaklı olduğu kanısındayım.
Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul'u fethettikten sonra devlet otoritesini ve kurulan imparatorluğun varlığını devam ettirebilmesi için bu tür sert tedbirler almak zorunda kalmıştır. Bu tedbirleri almasında kardeşinin İstanbul'un fethi esnasında Bizans saflarında yer alması devlet otoritesine zarar verdiği sebebi ile etkili olduğu çok aşikârdır. Ki Fatih'in aldığı bu tedbirlere binaen oğulları II. Beyazıt ve Cem Sultan arasında yaşanan mücadele devleti yükseliş devrinde duraklama dönemi yaşatmıştır. İlerleyen süreç içerisinde devletin yönetim anlayışında yaşanan değişimler ile devletin bekası adına taht mücadelelerini ortadan kaldırmaya yönelik I.Ahmet döneminde çıkarılan Ekber ve Erşet sitemi yani şehzadelerden yaşça en büyük ve en olgun olan tahta geçmesi için düzenleme olmuştur. Bu düzenleme bir sorunu da beraberinde getirmiştir.
Bu sorun sancağa çıkma usulü ile tahta geçen son padişah II. Mehmet ile başlamış ve Ekber-Erşet sistemi ile tamamen ortadan kalkmasıyla hâsıl olmuştur. Bu olay neticesinde tecrübe sahibi olmadan tahta çıkan şehzadelerin sarayda kendilerini nasıl ve ne kadar yetiştirebilme kabiliyetine göre devletin bekası sağlanmaya çalışılmıştır. Bu beka günümüzde de var olan ve kıyamete kadar var olacak olan bir meseledir. Bu meselede devletin sağ salim devam edebilmesi için elzem bir husustur.
Gerektiğinde Fatih gibi sert tedbirler alınması şarttır. İnsan doğası gereği gücü isteyen ve güç sahibi olmaya namzet bir adaydır. Bu konuda devletin bekası kimsenin hırsına ve hevesine bırakılamayacak kadar kutsaldır. Her dönemde işin ehli olan kişiler ve ferasetli şahısların devletin yönetim kademelerinde bulunması şarttır. Bizim devletin yönetiminde bizlerin asıl baktığı husus kişiler değil devletin ve milletin bekasıdır. Her kim ki devletin ve milletin bekasına tasallut olur ise binlerce yıllık devlet geleneğine sahip milletimiz her zaman art niyetli olan kişiler ile ve feraset sahibi kişileri ayırmaya muktedirdir. Milletimiz her dönemde devletinin de kendinin de bekasını sağlamış ve sağlayacaktır.
Vesselam...