Tarihimizde sayısız kahramanlar ve kahramanlıklar vardır. Her zaman bizlere anlatılan savaş meydanlarındaki kahramanlıklar olmuştur. Türkün küffarla mücadelesi sadece savaş alanında değil her türlü kulvarda olmaktadır. Bu anlayış ve dava sadece savaş alanlarına sığdırılamaz. Düzenlenen uluslararası müsabakalar ve çeşitli etkinliklerde bu mücadelelerin bir parçasını oluşturmaktadır. İşte bu anlayış doğrultusunda ömür geçiren bir Başpehlivandır Koca Yusuf.
Koca Yusuf 1857 yılında Bulgaristan'ın Şumnu kasabasının Kavalar köyünde doğmuştur. Çocukluk yılları Balkanlar'da etkili olan milliyetçilik hareketlerinin yoğun olduğu döneme denk gelmektedir. Balkanlarda artık Türk ve Müslüman olmanın zorlukları iliklere kadar hissedildiği bir dönemde imanı diri ve gözü pek bir yiğit olacaktır. Asıl adı Yusuf İsmail’dir. Kazandığı güreşler neticesinde birçok unvan ile anılmış olsa da akıllarda Koca Yusuf olarak kalacaktır. Koca Yusuf küçüklüğünden beri ata sporumuz güreşin içerisinde olmuştur. Koca Yusuf’un ilk güneş hocaları dedesi ve babası olmuştur. Vakit ilerledikçe döneminin ünlü pehlivanları olan Şumnu’lu Dursun Pehlivan, Nasuhcu Kel İsmail Pehlivan ve Pomak Osman tarafından yetiştirilmiştir. Kırkpınar başpehlivanlığını 26 yıl boyunca elinde bulunduran Sultan Abdülaziz'in başpehlivanı Kel Alico ile 1885 yılında yaptığı mücadele gün boyunca sürecektir. Ortada geçen güreşte akşama kadar güreşin kazananı belli olmayınca Kel Alico güreşi bırakıp başpehlivanlığı kendi elleri ile Koca Yusuf'a vermiştir. Bu mücadele sonrası Koca Yusuf ünlenecek ve ülkede adını duymayan kalmayacaktır. Kel Alico'nun çırağı olan 18 yıl Kırkpınar başpehlivanlığını yapan Adalı Halil’i de ardı ardına iki kez yenmiştir. Sultan Abdülaziz, V. Murat ve II. Abdülhamid dönemlerinde nam yapmış ünlü pehlivanları da sırasıyla yenmiştir. Koca Yusuf’u yenilebilen tek pehlivan olarak 1894 yılında Kel Alico'nun hakem olduğu Rami’deki müsabakada Kavalalı Çolak Mümin Pehlivan olmuştur. Bu müsabakada Kavalalı Mümin’in sakatlandığı ve Çolak lakabının buradan geldiği rivayet edilmektedir.
Koca Yusuf'un hayatı Fransız güreşçi Joseph Doublier ile tanışmasıyla değişecektir. Doublier müsabakada yenildiği Sabes isimli rakibini yenebilecek bir güreşçi aramaya koyulur. Yolu Osmanlı'ya düştüğünde namını duyduğu Koca Yusuf ile beraber birkaç iyi güreşçiyi de alarak Fransa'ya götürmüştür. Koca Yusuf İlk önce yurt dışına çıkmayı istemese de Türkün gücünü dünyaya göstermenin bir cihat olduğunu düşünmüştür. Bu sebeple Doublier’in teklifini kabul ederek Fransa’nın yolunu tutmuştur. 1894-1897 yılları arasında üç yıl Fransa’da kalacaktır. Fransa'da minder güreşinin kurallarını kısa sürede öğrenerek ilk müsabakasını Sabes ile yapmıştır ve bu müsabakayı kazanmıştır. Fransa'da karşısına rakip olarak çıkan herkesi mağlup edecektir. Kısa zaman içerisinde Fransa'da hatta tüm Avrupa’da karşısına çıkabilecek bir rakip bulamayacaktır. Kendisi gibi Türk ve güreşçi olan Fransa'da bir sirkte çalışan Hergeleci lakaplı Mahmut Koca Yusuf’la müsabaka yapmayı kabul edecektir. Fransa’da iki Türk arasında yapılan bu müsabaka polis zoruyla sonlandırılacaktır. Yapılan müsabaka Avrupa’da gelmiş geçmiş en acımasız güreş olarak adlandırılır. Yaşanan bu olayın ardından Avrupa'da kendisi ile güreşe bilecek kimse kalmadığı için ABD’li organizatörlerden gelen teklifler üzerine ABD gidecektir. Doublier ile birlikte gittiği ABD'de menajeri Wilhan Brody oldu. ABD de çıktığı 33 müsabakanın tamamını kazanacaktır. Yendiği rakipleri arasında dünya şampiyonu olmuş Evan Lewis de vardır. Hiç yenilgisi olmayan Koca Yusuf yaptığı son müsabakada Ernest Roeber ile güreşirken diskalifiye edilecektir. Diskalifiye olmasının sebebi olarak güreşirken rakibini rinkten dışarı atması ile Roeber’in öldüğünü düşünen seyircilerin linç girişimi başlatmaları olmuştur. Roeber ile arasındaki maç kendi hür iradeleriyle Metropolitan Opera binasında tekrardan düzenlenecektir. Bu müsabakada minderdeki Koca Yusuf ile Roeber arasındaki sürtüşme yüzünden menajerlerin mindere girmesiyle olaylar büyüyecek ve müsabaka iptal edilecektir. Yaşanan bu gelişmeler üzerine Koca Yusuf 1898 yılında yurda dönmeye karar verecektir. Fransız bandıralı La Bourgogne transatlantiği ile yola çıkacaktır. New York’un kuzey doğusunda, İngiltere Sable adasının 60 mil açığında Koca Yusuf'un bindiği gemi İngiliz bandıralı gemi ile çarpışacaktır. Yaşanan kaza sonucunda gemi batacaktır. Geminin Yolcuları ve mürettebatı hayatlarını kaybedecektir. Bu gemi kazasında hayatını kaybeden Koca Yusuf'un ölümü ile ilgili farklı teoriler olsa da gerçek olan bir şey var ki geminin batışı anında kendi canını hiçe sayarak sıkıştığı yerde yardım bekleyen bir kişiyi çıkmaya çalışacaktır. Yardım ettiği kişiyi kurtardıktan sonra geminin devrilen demirleri arasında sıkıştığı ve 1898 yılında yaşanan bu kazada boğularak vefat ettiği rivayet edilmektedir.
Koca Yusuf'un yaşamına ve hayat hikâyesine bakıldığında Türkün gücünü çayırlarda edindiği tecrübe ile minderde göstermiştir. Ne Avrupa'da nede ABD kendisini yenebilecek bir rakip bırakmamıştır. Koca Yusuf Avrupa’da ve ABD de yenilmez olması Hıristiyan dünyasının İslam (Müslüman) düşmanlığını körükleyecektir. Koca Yusuf’a Avrupalıların verdiği lakap olarak korkunç Türk denmesi açıkça bizlere Türk-İslam düşmanlığını göstermektedir. Ve en önemlisi Avrupa’nın ve Amerika’nın minderde bir Türkü yenememesi kinlerinin katlanmasına sebep olmuştur. Avrupa’daki ile ABD’deki son olaylar bizlere gösterdi ki minderde yenilmeyen Koca Yusuf’u çeşitli tuzaklar ve hilelerle yenmenin uğraşını vermişlerdir. Ana vatana dönüşünü ve kahramanlıklarını kimsenin öğrenmemesini istemedikleri için öldürmeyi planlamışlardır. Bu varsayım yaşanan kazanın da bir tesadüf değil planlı bir girişim olduğu ihtimalini güçlendirmektedir.
Avrupa'ya gidişindeki cihat anlayışını layığıyla yerine getirmiştir. Türklerin sürü çobanı değil dünya medeniyetini oluşturan birikimin tam merkezi olduğunu göstermiştir. Koca Yusuf'un vefatı Kırkpınar güreşçilerine ne gönül vermişleri ve güreşi seven Sultan II. Abdülhamid’i derinden üzmüştür. namağlup olarak hayata veda eden Koca Yusuf en iyi bildiğini layığıyla yerine getirmiştir ve en iyi bildiği işte kendi lisan-ı haliyle küffar ile cihat etmiştir.