Türk-Arap münasebetlerini İslam'ın Arap coğrafyasında ortaya çıkışı ve eski Türklerle girilen mücadelelerde yaşanan etkileşimin boyutlarını ve özellikle Türklerin İslam dinini dört asırlık uzun bir sürede benimseyişinin artılarının eksilerinin mukayesesini 642 nihaventten sonraki halifeler dönemi ile başlayan Emevi hanedanlığı ve Abbasi hanedanlığı ile süren ve Türklerin siyasi üstünlüğü ele geçirdiği 1058 Tuğrul beye kadar olan sürenin bir hülasası niteliğinde olacaktır. Bu devirleri ve Arap devletlerinin Türkler üzerinde uyguladıkları politikaları anlamadan Türklerin İslamiyet'e geçiş nedenlerini algılamak güçleşmektedir.
Eski Türklerin ilk Araplarla münasebetleri Hazarların derbendi aşarak Hamedan ve Musul'a kadar indikleri ve biri Bizans biri de Sasanilere bağlı küçük tampon Arap devletleri olan Hire ve Gassanilerle yapılan mücadelelerle başlamıştır. Asıl İslam'ın Türkler arasında yayılış sahası olan ve köklerini saldığı Maveraünnehir İslam orduları Hz. Ömer zamanında 635 Kasidiye 637 Celula zaferleri ile Zogros Dağları’na dayanan İslam orduları 642’de Nihavent savaşıyla Göktürklerin zayıflattığı, Sasanileri yıkmış ve Ceyhun nehrini geçen İslam orduları komutanı Ahmet bin Kays beklemediği bir mukavemetle karşılaşmıştır. Hz. Ömer'in Hz. Peygamberin Türkler hakkında söylediği, “Türkler size ilişmedikçe siz onlara ilişmeyiniz çünkü milletimin devletini ve ona olan ihsanlarını onun elinden en evvel Kantura nesli alacaktır" hadislerini hatırlatarak Belh'e geri çekilmesini istemiştir. İslam ordularının Ceyhun nehrini geçmesini yasaklamıştır. İran orduları komutanı III. Yezdicrd son bir hamle ile Türklerden de yardım isteyerek harekete geçmiş fakat doğudan gelen Çin tehlikesinden dolayı Türk desteğinden mahrum kalmış ve iki tarafında isteksiz olmasıyla savaş yapılmamıştır. Hz. Ömer'den sonra başa geçen Hz. Osman döneminde Hazarlar üzerine mühim bir kuvvet gönderilmesi 644-646 yılları arasında Abdurrahman bin Rabia komutasında İslam orduları tarafından yapıldı fakat İslam orduları geri püskürtüldü ve derbent (demir kapı) sürekli el değiştirmeye başlamıştır. Hz. Osman zamanında İran'ın fethi tamamlandı ve artık İslam ordularının yönü Orta Asya'ya dönmüş oldu. Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinde İslam devleti içinde çıkan karışıklıklar ve iki halifenin de şehit edilmesi dışta fetihleri durdurmuş dolayısı ile Türklerle Arapların ilişkileri kısa bir süreliğine kesintiye sebep olmuştur. Emevi hanedanlığının 661’de İslam'ın bayrağını devralmasıyla Türklerle kalındığı yerden ilişkiler çetin mücadelelere sahne olarak devam etti. 673’de Ceyhun nehrini aşan Emevi komutanı Ubeydullah bin Ziyat buhara üzerine yürüdü fakat uzun bir süre tutunamadı.
705-715 yılları arasında görevi devralan Kuteybe bin Müslim ciddi bir direnişle karşılaşmamış; Beykent, Buhara, Semerkant, Fergana, Şaş (Taşkent) şehirleri başta olmak üzere Maveraünnehir’in büyük bir kısmını fethetti. Çok sert ve acımasız olan bu komutan Maveraünnehir'de yağma, tahribat ve katliam hareketlerine girişmiş yeni fethedilen topraklarda İslam vergi sistemine uyulmamış halk ezilmiş ve Araplar dışında Müslüman olanlardan da gayrimüslimden alınan haraç-cizyenin alındığı bilinmektedir. Maveraünnehir’in İslamlaşması için şiddet kullanmış Müslüman Araplarla Türkleri evlendirmiş, camiiler yaptırmış namaza gidenlere para dağıtmış. Bu politikalarla İslam'ı Türkler arasında yaymaya çalışmıştır. 722’de Hazarlar üzerine Cerrah komutasında gönderilen İslam orduları derbendi aşarak Belençer, Semender gibi önemli şehirleri ele geçirmiş ve Hazar’ın başkenti İtil'i de ele geçiren İslam orduları, Hazar hakanının İslamiyet'i kabul ettiğini söylemesi ile geri dönmüş. Çok geçmeden baskı altında verilen bir karar olduğu ortaya çıkmıştır.
717-720 yılları arasında Hz. Ömer’in soyundan gelen Emevi halifesi II. Ömer'in saltanatı döneminde Arap olmayan Müslümanlara daha ılımlı yaklaşılmış, özellikle Türklerin İslam'a kazandırılması konusunda uğraşmıştır. Vergi sistemindeki adaletsizlikleri düzelmiş, bu durum içeride rahatlığa alışan kişilerin gelirlerinin azalmasına neden olunca II. Ömer'i hilafet makamından uzaklaştırmışlardır. Vergi sistemindeki adaletsizliği eleştiren Emevi devletinde önemli yer işgal eden Asım ve Haris’in sonu da halife II. Ömer'den farklı olmamıştır.
Devamı gelecek…