Bilirsiniz tarih aslında objektif olmayan yani tarafsızlığı tartışılan ya da tartışılması gereken bir bilimdir. Neden mi böyle söylüyorum? Çünkü tarihi yazan şahıslardır ve şahısların ne kadar objektif olabileceği tartışmalıdır. Ki tarihçiler yer ve zamana göre olayın neden ve sonuçlarını değerlendirerek yazarlar. Burada gözden kaçan en önemli husus olayları yazan veya anlatan kişilerin dini inançları, ait oldukları millet ve kültürel öğelerinin de işe karışmış olabileceğidir. Herkes bir şeyler konuşmayı ve her konu hakkında konuşmayı sever. Bu konuşulanların daha ziyade kulaktan dolma olması büyük sıkıntı olmaktadır. Yakın tarihimizde de yaşanan olaylara ve kişilere baktığımızda bu doğrultuda yapılan yanlışları fazlaca görmekteyiz.
Tarihimizde merakla konusu bir kişi olan Kars Sarıkamış faciasının sorumlusu tutulan ve hainlikle itham edilen Enver Paşa'nın üzerinde durmak istiyorum. Enver Paşa “İsmail Enver” ismi ile 1881 yılında İstanbul'da doğdu. Babasının mesleği gereği birçok şehirde bulunmuştur. Babası Manastır’a tayin olunca yaşı küçük olmasına karşın kendisini Manastır Askeri Rüştiyesine (Ortaokul) kabul ettirdi. Rüştiyeyi bitirince Manastır Askeri idadisi'ne girerek eğitimine devam etti. Ardından Harp Okulunu teğmen olarak bitirip Harp Akademisine girdi. Harp Okulunda iken kendisi gibi öğrenci olan ve daha sonra Irak Cephesinde Kut'ü-l Amare zaferini kazan amcası Halil Paşa ile tutuklanmışlardır. Bu tutuklamanın ardından yargılanarak serbest bırakıldı. 1902'de Harp Akademisi'ni 2. olarak bitirdikten sonra Manastır’da 3.Ordu'da kurmay yüzbaşı olarak görev aldı. Birçok görev ifa eden Enver Paşa gösterdiği başarılardan dolayı çeşitli nişanlar ve madalyalar almıştır.
Fransız İhtilali'nin etkilerinin yoğun olarak yaşandığı Balkan coğrafyasında Bulgar çeteleri ile verdiği mücadeleler ile milliyetçilik duyguları iyice pekişmiştir. II.Meşrutiyet'in hazırlayıcılarından olan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Selanik ayağının kurulmasında amcası Halil Paşa'nın tavsiyeleri ile önemli görevler aldı. 1908 yılında II.Meşrutiyet'in ilanı öncesi dağa çıkmış ve dağa çıkanlar arasında en kıdemli olduğu söylenmektedir. Balkanlarda başlayan bu ihtilal hareketi sonucu II.Abdülhamit Meşrutiyeti tekrardan ilan etmek zorunda kalmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Cemal ve Talat Paşalardan sonra en ileri gelen ismi olmuştur. Enver Paşa II.Meşrutiyet'in ilanı sonrası Belin askeri ateşeliğine atanmıştır. II. Meşrutiyeti ortadan kaldırmaya yönelik çıkan 31 Mart olayında (1909) görev almış isyanın bastırılmasında etkili olmuştur. Yine 1910 yılında Arnavutluk bölgesinde çıkan bir isyanı da bastırmak da etkin rol almıştır. Tarihler 1911 yılını gösterdiğinde Sömürgecilik yüzünden çıkan Trablusgarp Savaşı'nda gönüllü olarak İtalyanlara karşı savaşmak üzere Trablusgarp'a gitmiştir. Trablusgarp Savaşı bitince aynı tarihlerde başlamış olan Balkan savaşlarında görev alacaktır. I.Balkan Savaşı'nın kaybedilmesinin ardından Kamil Paşa hükümeti Midye-Enez hattına kabul ederek Edirne ve Kırklareli'nin kaybedilmesini onaylayacaktır. Bu olaylar üzerine 1912 yılında Bab-ı Ali (sadaret makamı (Başbakanlık)) baskınını gerçekleştiren ittihatçıların içerisinde yer aldı. Bab-ı Ali Baskını sonrası Enver Paşa Bulgarlarının çıkan II.Balkan savaşında başka cephede savaştığını fırsat bilerek Edirne'yi geri alan ordunun komutanı olarak görev yapmıştır. Bu sebepten kendisine “Edirne Fatih” unvanı verilmiştir. 1914 yılında ise Ahmet İzzet Paşa'nın yerine daha önceden beklediği Harbiye Nazırlığı görevine getirildi. Bu sıralarda da Sultan Mehmet Reşat'ın yeğeni Emine Naciye Sultan ile evlenerek “damadı şehriyarı” unvanını alarak saraya damat olmuştur. Harbiye nazırı olduktan sonra Ordu'da birçok düzenleme yaptı. Fransız ekolünden Alman ekolü ne geçişi sağladı. Askeri üniformaları yenilerken orduda da subayların gençleştirilmesine çalışmıştır.
I.Dünya Savaşı'nda İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin düşüncesi savaştan galip çıkmak ve kötü gidişatı durdurup devleti çöküşten kurtarmak adına Kafkas Harekâtı’nda bizatihi görev almıştır. Bu cephede gerçekleştirmek istediği hedef ise Rus ordularını bozguna uğratıp Orta Asya'ya geçerek Turan birliğini kurmaktı. Fakat zor olan iklim şartları ve stratejik hatalar sebebiyle Sarıkamış faciası olarak kitaplarda yerini alan 90 binin üzerinde askerimizin donarak şehit olmasıyla cephe başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu elim olay sonrasında İstanbul'a dönen Enver Paşa bir daha başka hiçbir cephede bizatihi görev almamıştır. Alınan bu başarısızlıktan iki ay sonra Çanakkale Zaferi gelecektir. Enver Paşa'nın amcası Halil Paşa Irak cephesinde İngilizlere Kut'ül Amare zaferi ile büyük kayıplar verdirmiştir. Rus işgaline uğrayan Doğu Anadolu bölgesinde de başarılar elde edilmeye çalışılmıştır. Kazanılan bu başarılar I.Dünya Savaşı'nın kazanılmasında yeterli olmayacaktır. 1918'de I.Dünya Savaşın kaybedilmesi ile İttihat ve Terakki Cemiyeti etkinliğini kaybedecektir. Talat Paşa hükümetinin istifası sonrası Enver Paşada Harbiye Nazırlığı görevinden ayrılacaktır. Görevinden ayrılan Enver Paşa İngilizlerin tutuklama kararının ardından Almanya'ya kaçmak zorunda kalacaktır. İki kış Berlin'de geçirdikten sonra 1920'de Moskova'ya gitmiştir. Moskova'da gerçekleştirdiği bir dizi görüşmelerin ardından Bakü'deki Doğu Halkları Kurultayına katılmıştır. Burada önemli kararlar alınamadığını Müslüman ülkelerin ve Türkiye'nin milliyetçi hareketlerinde gerçekten Sovyetler tarafından desteklenmediği izlenimine varmıştır. Talat Paşa'nın ölümü ile İttihat ve Terakki'nin liderleri konumuna gelmiştir. Enver Paşa bunu da kullanarak 1921 yılında tekrardan Moskova'ya giderek Ankara hükümeti temsilcisi Bekir Sami Bey ile Moskova'da görüşerek Anadolu mücadelesine katılmak istediğini söylemiştir. Bu düşüncesi ve teklifi Ankara hükümeti tarafından kabul görmemiştir. 1921 yılının Ekim ayında Orta Asya müslümanlarının İngilizlere karşı bir İslam Birliği kurulması konusunda destek olmuştur. Bu doğrultuda Teşkilatı Mahsusa'nın liderlerinden olan Kuşçubaşı Hacı Sami Bey ile ortak hareket etmiştir. Enver Paşa Ruslara karşı savaşan basmacıları (Türklerin Ruslara karşı Orta Asya’da bağımsızlık mücadelesi verdikleri harekâtın ismi) desteklemiş ve örgütlemiştir. Enver Paşa'nın ömrünün son yılında emrine topladığı basmacılar ile Sovyetlerin elindeki Duşanbe’yi almıştır. Daha sonra Horasan'a yönelmiş Ruslarla yaptıkları Kafiran Savaşı'nı kaybedince dağlara çekilmek zorunda kalmışlardır. Sovyet birlikleri ile Tacikistan'da bulunan Belçivan yakınlarındaki çarpışma'da ölmüştür. Naaşı Tacikistan’daki Çeken köyüne defnedilmiştir.
1995 yılında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Tacikistan gezisi sırasında mezarının Türkiye taşınması gündeme gelmiştir. Yapılan çalışmalar neticesinde mezarı 1996 yılında Türkiye'ye getirilmiştir. Şişli Camii'nde kılınan cenaze namazıyla birlikte Abide-i Hürriyet tepesinde bulunan Talat Paşa'nın mezarının yanına defnedilmiştir.
Enver Paşa'nın 41 yıllık yaşamına baktığımızda yaptığı stratejik hatalar neticesinde devletimiz ve milletimizin zarar gördüğü konular olmuştur. Fakat Enver Paşa'yı vatan hainliği ile suçlamak ağır bir itham olmaktadır. Eğitimini ve ömrünü vatanının selameti için sarf ettiğini ve bulunduğu görevler de elinden geleni yaptığı yaşadığı hayattan belli olmaktadır. Hain olarak itham edildiği Kafkas cephesinde aldığı başarısızlık eğer bir zaferle diyecekmiş olsaydı hem Tarih kitaplarında hem de destanlaşan anlatımlarımızda bir kahraman vatanperver olarak alınacaktır. Biz millet olarak sevdiğimizi en tepeye sevmediğimizi de en dibe yerleştirmekteyiz. Bu tutum içerisinde olduğumuz takdirde başta söylediğimize yani tarihin objektif olup olmadığı sorununu ortaya koyar. İşte bu objektiflik içerisinde Enver Paşa'nın yaptıkları ve yaşantısını da iyi değerlendirmek gerekmektedir. Enver Paşa hatalar yapmış olabilir Lakin vatan haini olarak anılmasını hak edecek bir yaşam sürmemiştir. Kendi rahatı ve şahsi menfaatleri peşinde koşmayan bir vatanperver olarak hayatını milletine, devletine adamış olarak yaşamış ve ölmüş bir insandır.
Vesselam…
Türklerin Rarih, Pasifik'ten Akdeniz'e 2000 Yıl, Jean-Paul Roux, sayfa: 442 Tarihi değiştirecek bir konu: YUNAN! HANLILARA karşı küçük bir YERLİ topluluğu ne yapabilirdi ki? Haceler saygınlıklarını korumuşlardı. 1826'da onlardan biri olan Cihangir, Kaşgar da yakalanır ve diri diri derisii yüzülür. 1857 de nefret ve intikam duygularıyla dolan Veli HAN da başkaldırır. Başarılı olur ve Batı Türkistan dan takviye alır. Bu takviye bölgeye kendiliğinden gelmiş ya da Ruslar tarafından itilmiş Türkler, ÖZELLİKLE de YAKUB BEY diye BİRİDİR!!! "Yakup özgürleşme hareketinin başını çeker ve Kaşgar, Yarkent, Hoten, Aksu ve Kuça'yı ele geçirir. Peşinden Cungarları ve YÜZYILLARDIR (Çin'in) YUNNAN BÖLGESİNDE TECRİT edilmiş olarak yaşıyan içinde Çinlilerin de bulunduğu TÜM ÇİN mÜSLÜMAN topluluklarını (;Anadolu'ya) sürükler. (Yunan) Devleti İNGİLTERE tarafından tanınır, Rusya'dan (İstanbul Rum patrikhanesindeki KUTSAL EMANETLERİN kendilerine verilmesi karşılığında) destek alır...