Dünya çeşitli milletlerin kurmuş olduğu ve bir birlerine üstünlük sağlamak için mücadele eden devletler kurulmuştur. Bu devletler kendi çıkarları ve kendi ırkını üstün tutarak diğer devletler ve milletlere hükmetmek çabasındadır.
Bu egemenliği kurmak istediği devlet ve milletleri belirleyen en önemli husus çağımızda enerji ve güç kaynağı olan yer altı ve yer üstü zenginlikleri olmuştur. Bizler Orta Asya'dan beri hüküm altına aldığımız nice milletlere ve devletlere hangi kıta olursa olsun kökeni sömürü olan devletlere benzememiştir.
Bu dik duruş içerisine İslam'ın sancaktarlığını da yapan Türklere karşı bütün sömürücü güruh her zaman bir olup hücum etmişlerdir. Her ne zaman bir yerde hür yaşama arzusu ile ihya edip imar eden milletleri ya doğrudan ya da dolaylı yollarla kontrol altında tutmaya çalışmışlardır. Ülkemizde defaatle bunun denemeleri yapılmıştır. Asırlarca verilen mücadeleler ve savaşlar bunun en önemli örneklerindendir.
Daha önce istikrarlı bir şekilde seyreden Arap coğrafyasına bahar adını verdikleri ve kendi çıkarlarına hizmet etmeyen devletlerde yaptıkları müdahalelerle rejim değişikliğine neden olmuşlardır. Ülkemizin hem İslam dünyası ile hem de Arap devletleri ile bağını bir nebze olsun koparmış oldular. Şimdi ise ülkemizin kurduğu Türk Devletleri Teşkilatı ile TÜRKSOY başta olmak üzere birçok resmi ve gayrı resmi örgütler vasıtası ile tesis edilen birlik ve beraberliği parçalamanın için birçok denemeden biri olan geçtiğimiz günlerde Kazakistan üstünden denemek istemişlerdir.
Yıllardır iki devlet tek millet sloganı ile Azerbaycan ile kurulan dostluk sonrası diğer Türk devletleri ile de devam etmesi neticesinde sömürü ruhlu devletleri harekete geçirmiştir. İşte bu harekâtın belki de ilk ciddi adımı olarak bizzat kendi müdahalesi ile Kazakistan coğrafyasında gerçekleşmiş olması tesadüf değildir.
Kazakistan var olan ve devlet bazında varlığını sürdüren yedi büyük Türk devletlerinden bir tanesidir. Sahip olduğu 2.724.900 km² toprak ile İslam ve Türk devletleri arasında en büyük yüz ölçümüne sahip iken dünyada ise dokuzuncu sırada yer almaktadır. Sahip olduğu doğal kaynaklar bakımından İslam ve Türk dünyasının en zengin rezervlerine sahiptir.
Kazakistan coğrafyasında tarih boyunca Saka, Hun, Göktürk, Kıpçak, Karahanlı, Altınorda gibi büyük Türk devletleri de hüküm sürmüştür. Günümüzde Kazakistan devletinin sahibi olduğu topraklar kuzeyde Rusya güneyde Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan, doğuda ise Çin bulunmaktadır. Ayrıca Kazakistan Hazar Denizi İle Aral Gölüne de kıyısı vardır. Ondokuz milyona varan nüfusu ile bağımsız bir şekilde bu topraklarda varlığını sürdürmektedir. Öncesinde kurdukları Hanlıklar vasıtası ile varlıklarını sürdüren Kazaklar 18. yüzyılın ilk yarısından itibaren Rus egemenliği altında varlıklarını sürdürmeye başlamışlardır.
1917 yılında Rusya'da ortaya çıkan Bolşevik ihtilalı ile diğer Türk hanlıkları gibi bağımsızlık mücadelesine girseler de kısa sürede yeni bir rejim olarak toparlanan Sovyet Rusya'nın yönetimi altında kurulan Sovyet sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin bir parçası varlıklarını sürdürmüşlerdir. Tarihler 1991 yılını gösterdiğinde bu birlik dağılınca Kazakistan coğrafyasında Kazaklar kendi devletini kurmuşlardır.
Kendi devletini her ne kadar kurmuş olsa da Sovyet birliği içerisinde kaldığı süreçte öz varlığını ve dilini koruma konusunda sıkıntılar yaşamıştır. Zihniyet olarak ve yaşam tarzı anlamında uzun süre egemenliğinde kaldığı Rus devletinin etkisinin izlerinin kalması çok doğaldır.
Yeni yeni öz kardeşleri ile birlik ve beraberlik ilişkilerinin kurulduğu bu dönemlerde bu durumdan rahatsız olan Ruslar başta olmak üzere bölgenin cezp edici doğal kaynakları sebebiyle egemen hale gelmek isteyen Çin ve Avrupa menşeli sömürgeci devletler olaya müdahale etmek istemişlerdir. Orta Asya'nın en geniş coğrafyası ve önemli doğal kaynaklarının yanında bulunduğu stratejik konumu da burada belirleyicidir.
Diğer Türk devletlerine nüfuz edebilmek için ve Orta Asya'da hem Ruslara hem de Çinlere karşı önemli politikaların yürütülebilmesi için kıymetli bir konumdadır. Çin ve Ruslara karşı etkisini artırmak isteyen batılı güçler sadece bulundukları Afganistan'da yeteri kadar etki oluşturamamaktadırlar.
Bu sebeple Arap coğrafyasında yaptıkları baharın bir kopyasını da Orta Asya'da bulunan Türk dünyası üzerinde yapmak istemektedirler. Burada başta ülkemiz olmak üzere daha önce provaları yapılmış ve şimdi bir denemesinin hayata geçirilmeye başlandığı Kazakistan başta olmak üzere Türk dünyası ile kurulmuş olan resmi ve sivil toplum örgütleri ile birlik ve beraberliğin daha sıkı bir şekilde yürütülmesinin yanında Turan ordusunun da aktif rol alması gerekmektedir.
Bu düşünceler ne yazıda nede fikirde kalmamalıdır. Müdahalesinde geç kalınan Arap baharının etkilerini coğrafyamızda ve ülkemizce fazlası ile hissetmiş bulunmaktayız. Tekrardan bu ve benzeri etkileri yaşamamak için soydaşlarımız ile koordineli olarak somut adımlar atılmalıdır. Cihana huzuru İslam'ın adaleti ve Türk'ün kudreti getirecektir.