Türkler ölüme uça varmak (uçmağa varmak) yani uçup gitmek derlerdi. Ruhun uçup tanrı katına gittiğine inanan Türkler bütün bu olan bitenin tanrı takdiri ile olduğunu kabul eder, haliyle ölümü de normal bir olay olarak karşılarlar. Türk düşüncesine göre ölümsüz olan tek bir şey vardı o da tanrıdır. İnsanların ölümlü olduğu kabullenerek hareket eden Türkler ölümü normal bir olay olarak karşılarken ölen kişiden ayrılmanın verdiği acıyı en yüksek sesle dile getirirlerdi. Ölüm aileden ve tüm sevdiklerinden ayrılma anlamına geldiği için yazıtlarda bile ölenlerin ayrıldıkları bir bir yazılmaktadır. Tin adıyla andıkları ruhun bedenden ayrılması olarak ölümü tarif eden Türkler insanda var olan ruha ise süne demekteydi.
Yuğ veya Yoğ Türklerde cenaze törenine verilen isimdir ve Hunlardan beri Türklerin bu töreni düzenledikleri bilinmektedir. Tabutun süslendiği bu törenin başlangıcında gençlerden ve hizmetkârlardan oluşan bir grup tabutu takip ederken diğer bir grup da kurban kesmekteydi. Daha sonra 7 kez matem ayini düzenlenirdi. Çin kaynakları Göktürklerin ölülerini bir çadırın içine koyduklarını onun için kurbanlar kestiklerini matem alameti olarak yüzlerini kestiklerini, çadırlarının etrafında at koşturduklarını daha sonra da atıyla birlikte bütün eşyalarını yaktıklarını kayıt eder. Bu törenlerin daha çok Manihaizm ve Budizm’i benimseyen Türkler arasında yapıldığını söylemek daha doğru olur. Bilindiği üzere Türkler birçok coğrafyaya hakim olduklarından farklı inançlar ile tanış olup bazılarının etkisi altına girdikleri bilinmektedir.
Türklerde ölen kişinin yüz resmi bir taşa kazınır ve ön yüzü doğuya gelecek şekilde konur. Kurban edilen hayvanların kafatasları uzunca bir sırığa geçirilerek mezarın yanına konur ve ölüyü kötü ruhlardan koruyacaklarına inanılır. Ayrıca öldürdüğü insan sayısı kadar taş alınarak mezarının üstüne konulur. Eğer ölen çok önemli bir kişi ise hayatta iken öldürdüğü kişilerin ‘balbal’ları mezarın çevresine konur yanına da bir Bengü taş diktirilir. (Balbal: Mezarda yatanın sağlığında öldürdüğü önemli düşmanın heykeli. Bengü Taş: Anıt olarak dikilen bu taşlar mezar taşı özelliği taşır.)
Türkler genellikle ölülerini toprağa gömerek defneder. Ancak özellikle Kırgızlarda ölünün yakılarak gömüldüğüne de rastlanılır. Ahret inancı olduğu için ölen kişi en sevdiği eşyaları ve atıyla birlikte gömülür. Bazı önemli kişilerin mezarlarının yanında hizmetkârlarının da gömülü olduğu ve yeniden diriliş zamanında kalkıp beylerine hizmet edecekleri düşünülürdü. Bazı önemli kişilerin mumyalanması tıbbın ve kimyanın gelişimine bağlı olarak Türklerde mumyacılığın da var olduğunu gösterir. Türklerde ilkbaharda ya da yazın ölen kişinin gömülmesi için sonbahar, sonbahar yâda kışın ölen birinin defnedilmesi içinde ilkbahar beklenirdi. Bazı Arap kaynaklarında bu ölülerin dağların yalçın yerlerinde yâda ağaçların üzerinde bekletildiğini yazar. Özellikle Alp mezarlarında kişinin yüz resminin olduğu bir taş vardır ve bu taşın ön yüzü doğuya doğru dönüktür. Eğer ölen çok önemli bir kişi ise mezarın yanına onun hatırası olarak bir Bengü taş dikilir. Ayrıca ona ait balballar yapılırdı.
Türklerde matem alameti olarak yas tutanların ölünün çadırı etrafında yedi kez dönmeleri ve her dönüşte yüzlerini çizerek gözyaşı ile kanlarını karıştırmaları yaygın bir adet idi. Ölüm karşısında duydukları acıyı en şiddetli şekilde göstermeleri onlar için çok önemliydi. Yas alameti olarak saç örgülerini kesip cesetle birlikte mezara atmaları ve ölenin atının kuyruğunu kesmeleri sıkça görülen bir durumdu. Cenaze töreni sırasında elbiseler ve başlıkların ters giyilmesi, eğerlerin ters çevrilmesi, ata ters binilmesi gibi ritüeller öbür dünyanın bu dünyanın tersi olduğu anlamına gelmekte idi.
Türklerin var olan bu ölü gömme ve ölülerin ardından düzenlenen merasimlerinin Anadolu’nun bazı yörelerinde varlığını devam ettirdiğini görüyoruz. Bu tür törenler ile toplumun nasıl bir medeniyete sahip olduğunu, inanç yapısını ve nasıl bir medeniyet kurduğunu çok iyi anlayabilirsiniz. Sadece yaşayan değil ölüler de lisanı hal ile birçok şey anlatır anlayana. Vesselam…