Vakıf kamu hizmetlerinde kullanılması amacıyla kişi ya da kişiler tarafından vakfedilen mal veya paraya denir. İnsanoğlu bir arada yaşamak ve iş bölümü yapmak mecburiyetindedir. Bu mecburiyet içerisinde oluşturulan devlet ve devletin mekanizmaları var olan insanların ihtiyaçlarını karşılamakta yeterli olmamaktadır. Bu durum neticesinde sosyal düzen içerisinde insanlar kendi ihtiyaçlarını karşılamak için bir araya gelerek sosyal yardımlaşmayı sağlamaya çalışmaktadırlar. Hal böyle olunca vakıflar bu düşüncenin tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. İlk zamanlarda vakıfların pek önemi anlaşılmamış hatta İslam ve Türk kültürünün dışında pek de rastlanmamıştır. İnsana ve insanoğluna verilen değer sonucu ortaya çıkan İslam ve Türk kültürlerinde daha da gelişerek aktif olarak günümüzde de hizmet etmektedirler.
Türk kültüründe vakıf sistemi Türklerin İslamiyet'i kabulü ve yerleşik hayata iyice bağlanmasından sonra gelişim gösterdiği gözden kaçırılmamalıdır. Göçebe olan Türklerin sosyal hayatta eşitlikçi ve adaletçi olması, zor olan coğrafi şartların etkisiyle birbirine destek olan ve kimseyi ihtiyaca muhtaç etmeyen bir sosyal yapı kurmuşlardır. Vakıfların ilk zamanlarda gelişim göstermemesinin en büyük nedenlerinden biri de nüfusun az olmasıdır. Az nüfuslu yapıda ihtiyaç gerektiren fazla bir durum ortaya çıkmamaktadır. Geçen süre içerisinde nüfusun artması ve ortaya çıkan birçok ihtiyacının karşılanmasında vakıfların sayısı artmış ve gelişerek günümüze kadar ulaşmıştır. Vakıfların artmasında ve gelişiminde Türk-İslam kültürünün büyük yeri vardır. İslam kültürünün ilk vakfını Peygamber Efendimiz Medine'de Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere kendine ait yedi hurmalığı vakfetmesiyle başlamıştır. Müslümanlar bu tür vakıfların işleyişini düzenlemek adına Evkaf (Vakıflar) belirli kanunlara ve yasalara göre yönetilmeye başlanmıştır. Bu tutum içerisinde İslam ve Türk-İslam devletlerinde Evkaf Nazırlığı (Vakıflar Bakanı) kurularak işleyiş denetim altına alınmıştır. Bu denetimde vakıfların genel kuralları arasında birtakım hususlar vardır. Bu hususlar arasında;
-Malı vakfeden reşit olmalıdır.
-Vakfedilen malın vakfeden ait olması gerekmektedir.
-Hiçbir zorlama ve baskı olmadan gönül rızası içerisinde vakfedilmesi gerekir.-Vakfeden kişinin borçlu olmaması gerekir.
-Vakfedilen malın ne için ve ne kadar süre içerisinde vakfedildiği belirtilmelidir.
-Vakfeden, malın şahıslar için değil toplum yararına vakfedilmiş olması gerekir.
Vakıflar var olan kurallara göre yönetilmek zorundadır ve her vakfın idaresinden sorumlu kişi ve kişiler mevcuttur. Vakıf sistemi Türk-İslam devletlerinde özellikle Selçuklu ve Osmanlıda devletlerin kontrolünde gelişim göstermiştir. Hemen hemen her konuda bir vakıf görev üstlenmiştir. İlk olarak dini ayakta tutmak ve dini kurumları yaşatmak için kullanılmışlardır. Gelişen süreç içerisinde sadece dini olarak değil ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim alanlarında da çok sayıda vakıf kurulmuş ve toplum hizmetinde kullanılmıştır. Osmanlı Devleti'nde idari yönetimini içerisinde uygulanan müsadere usulü gereği bazı devlet yöneticileri ve şahıslar vakfı kullanarak mallarının müsadereye uğramadan yönetimini devam ettirecektir. Fakat bunun için de vakıfların kanun hükümlerinde arazileri devredilemez, satılamaz ve vakfedildiği amacının dışında kullanılmaz hükümleri ile korunmuştur. Bu düşüncenin içinde zamanla şahıslar özel mülkiyet değerini korumak için maddenin hükmünü geçersiz kılmak adına vakıf yöneticiliğini saltanat sistemi gibi babadan oğula geçirmişlerdir. Böylece vakfedilen mal elde kalacak ve yöneticiliği de ailede olacaktır.
Nihayetinde bütün bu düşünceler içinde vakıflar yolların, çeşmelerin, camilerin, kütüphanelerin medreselerin, aş evlerinin, şifahanelerin, külliyelerin ve dahi kimi kimsesi olmayanların ihtiyaçlarını ve daha fazlasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapmışlardır. Ayrıca çok enteresandır ki Osmanlı Devleti'nde hayvanları, doğal yaşamı korumak ve envai nebatatın devamlılığını sağlamak adına da vakıflar kurulmuştur. Vakıfların bir diğer özelliğine de baktığımızda Osmanlı'nın Fetih politikası içerisinde de çok etkin olarak yer almalarıdır. Fethedilen bölgeler ya da bölgenin fethedilmeden önce çorak, kullanılmamış, atıl arazileri vakıflar vasıtası ile ulaşıp İhya etmektir. Yine vakıflar sayesinde gönüller fethedilmektedir. Fetihler gerçekleştikten sonra arazilerin ihya edilerek insanların hizmetine sunulmak da ya da fetih öncesinde gönülleri fethederek boş arazileri ihya ederek o bölgenin gönül rızası ile fethini kolaylaştırmakta büyük faydalar sağlamaktadırlar.
Vakıflar 1924 yılında halifeliğin kaldırıldığı gün bir değişime uğramıştır. Evkaf Vekaleti (Vakıflar Bakanlığı) kaldırılarak yerine Vakıflar Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Bu genel müdürlük ülkedeki dernek, sendika ve vakıfların yönetimini denetlerken laik devlet düzenine uygun bir biçimde hareket etmişlerdir. Bu doğrultuda vakıflar başbakanlık makamına bağlı olarak hizmetlerine devam etmektedirler.
Toplumun ihtiyaçlarının karşılanmasında büyük görev üstlenen vakıflar hayırsever insanların ihtiyaç sahibi insanlara ulaşmasında ve ihtiyaçlarının giderildiği, toplumun sorunsuz huzurlu bir şekilde devamını sağlamak için büyük bir görev üstlenmektedirler. Her ne kadar kötü niyetli kişiler tarafından suistimale uğranan durumlar yaşansa da varlığın korunması ve ihtiyaçların karşılanması için devamlılığı zaruri olan vakıflar toplum nazarında itibarlı hale gelmektedir. Şahıs veya bir çıkar için değil toplumun refahı ve huzuru için inşa ve İhya prensibi ile varlıkları çoğaltılmalı, ihtiyaç hasıl olduğunda çözüm odaklı çalışmalıdır. Dünya hayatı içerisinde doğal afetlerden tutunda insanların anlaşmazlığından doğan siyasi çatışmaların ve savaşların eksik olmadığı yaşamımızda biri ya da birilerinin gözetimini ihtiyaç duyanlara bireysellikten daha etkin ve hızlı bir şekilde ulaştırmaktadır. Vakıf sistemi ve vakfın önemi iyi izah edilerek insanların vicdani hürriyetlerine teslim edilmelidir.
Vesselam...